29 Mayıs 2005

Mübadilim, mübadilsin, mübadil...

Ben İzmir'de doğdum büyüdüm. Babam da İzmir doğumlu. Baba tarafım Midilli'den Ayvalık Altınova'ya göçmüşler. Dedem'in doğum yeri Midilli Eftarunda. Midilli'nin batı tarafında dağların arasında küçük bir yerleşim yeri. Internet sağolsun o sayede resmini buldum, yanda görebiirsiniz.

Türkiye'den Yunanistan'a giden mübadiller kendi aralarında örgütlenirken, Türkiye'ye gelen mübadillerin yakın zamanlara kadar örgütlenmediği ve kendi aralarında iletişim kurmadıklarını görüyoruz. Aslında mübadele hakkında, gelenlerin çektikleri, arkada bıraktıkları, yaşamları ile ilgili çok az şey biliyoruz.

Son yıllarda giderek politik bir hale gelen bu konuda, herhangi bir refleks hissi veya niyeti taşımadan, gelenlerin hem geldikleri yerde, hem gelirken, hem de geldikten sonra neler yaşadığı ile ilgili pek az bilgi sahibi olduğumuzu düşünüyorum. Arkalarında neler bıraktılar, nasıl geldiler, yaşadıkları toprakları terkederken eziyet gördüler mi, gelince Türkiye'ye nasıl adapte oldular? Mesela, büyük dedem sıva ustası Ali'nin Midilli'den göçerken geride esir kaldığını ve mübadele sonrası gözleri oyulmuş şekilde Altınova'daki ailesine katılabildiğini çok yeni öğrendim.

Bu sorularla dolanırken Turkiye'de kurulmuş Lozan mubadilleri vakfı ve derneği ile karşılaştım. Derneğin yahoo üzerinde bir de eposta listesi var. İkinci, üçüncü kuşak mübadillerin dikkatine.

**************************************

Kısaca Mübadele

1912-1922 yılları arasındaki savaşlar nedeniyle Balkanlar’da, Ege Adalarında ve Anadolu’da büyük acılar yaşandı. Balkan Savaşı sonrasında yüz binlerce Müslüman savaşta yenik düşen Osmanlı ordusunun peşi sıra korku ve panik içinde doğdukları toprakları terk ederek Anadolu ‘ya sığındı. Benzer trajedi, 1922 yılında Kurtuluş Savaşında yenik düşen Yunan ordusuyla beraber Anadolu’yu terk eden Ortodoks Rumların başına geldi. Bir ay gibi kısa bir süre içinde yüz binlerce Ortodoks Rum Yunanistan’a sığındı. Bu durum Yunanistan’da büyük sıkıntılara ve kaosa yol açtı. Yunanistan’ın nüfusu bir anda dörtte bir oranında arttı.

Lozan Barış Konferansı toplandığında öncelikle sığınmacılar ve esirler konusu ele alındı. İngiltere temsilcisi Lord Curzon’un teklifi ve Milletler Cemiyeti görevlisi Nansen’in raporu doğrultusunda; Yunanistan’da yerleşik Müslümanlarla Türkiye’de yerleşik Ortodoks Rumların zorunlu göçünü öngören Mübadele Sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşme uyarınca; İstanbul’daki Ortodoks Rumlar ile Batı Trakya’daki Müslümanlar hariç Yunanistan’da yerleşik bütün Müslümanlar Türkiye’ye, Türkiye’de yerleşik bütün Ortodoks Rumlar Yunanistan’a gönderildi. Mübadele sözleşmesinin kapsamına 18 Ekim 1912 tarihinden sonra yurtlarını terk etmiş olanlar da alınarak mülteciler sorununa bir çözüm bulunmuş oldu.

Tarihteki ilk ZORUNLU GÖÇ’ü içeren bu sözleşme ile iki milyon civarında insan yurtlarından kopartılarak, yeni yerleşim bölgelerinde yaşamaya mecbur edildi. Tarihimizdeki bu kitlesel ve zorunlu göçe kısaca mübadele, bu insanlara da mübadil deniyor.

Lozan Mübadilleri Vakfı‘nın Kuruluş Gerekçesi

Yunanistan ve Türkiye’de mübadele ile göç eden kitlelerin yaşadıkları sürece baktığımızda Türkiye’den Yunanistan’a göç edenlerin; kültür, sanat ve folklorik değerlerini korumak için çeşitli etkinlikler yaptıklarını, kendi aralarında dernekler, vakıflar kurarak örgütlendiklerini, kültür ve sanat merkezleri, araştırma enstitüleri, müzeler kurduklarını görüyoruz.

Yunanistan’dan Türkiye’ye göç edenlerin ise yaygın ve etkin bir örgütlenme içine girmedikleri görülmektedir. Yakın zamana kadar bir kaç akademisyenin dışında bu konuya pek eğilen de olmamıştır. Oysa göç edenler; bilgi birikimlerini, kültür, sanat ve folklorik değerlerini de beraberinde taşımışlardır. Bizler, bugünkü kültürümüzün oluşumunda önemli etkisi olan değerlerin ve yakın tarihimizin ciddi biçimde ve bilimsel olarak araştırılmasının önemli bir görev olduğuna inanıyoruz.

Ayrıca her iki ülke topraklarının tarihi zenginliği ve mirası kabul edilmesi gereken kültür varlıklarının yeterince korunmamış olduğunu düşünüyoruz. “İnsanlık Mirası” olan bu kültürel varlıklara sahip çıkılması için her iki ulusun ve uluslararası kültür kurumlarının duyarlı olmasını sağlayacak çabalara ihtiyaç vardır.

Günümüzde, halkların yakınlaşmasının dünya barışı açısından ne denli önem taşıdığı bilinmektedir. Bizler, Türkiye ve Yunanistan halkları arasında, 17 Ağustos 1999’da meyadana gelen Körfez depremi ve 7 Eylül 1999’da meydana gelen Atina depremi sonrası yaşanan dostluk havasının kalıcı olması ve giderek diğer halklara örnek olmasının objektif şartlarının, her iki ülke mübadilleri arasındaki iletişimin güçlendirilmesi ile oluşturulabileceğini düşünüyor ve bu nedenle Türkiye’deki mübadillerin bir an önce örgütlenmesi gerektiğine inanıyoruz.

İşte bu gerçekleri göz önüne alan bizler; bir grup mübadil, mübadil çocuğu ve torunu bir bir araya geldik. 1999 yılının Kasım ayında bir girişim olarak başlattığımız çalışmalar, 30 Kasım 2000 tarihinde hazırlanan ve noterde onaylatılan vakıf senedinin 25 Nisan 2001 tarihinde tescil edilmesiyle tüzel kişilik kazandı. Vakfımızın Vakfımızın tescili 25 Mayıs 2001 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak kesinleşti. Sizlerin katkı ve desteğiyle giderek güçleneceğimize ve kalıcı işler yapacağımıza inanıyoruz

http://www.lozanmubadilleri.org/

mubadildostlar-subscribe@yahoogroups.com

1 Yorum:

Blogger Unknown dedi ki...

Bir mübadil çocuğu olarak bu konuyu gündemde tutma çabanıza teşekkür ediyorum.

Ege'nin İki Yakası (Mübadele Şiirleri)

Tarih yazıyor elbette
Nedenlerini.
Rum'lara göre
Küçük Asya felaketi
Bizim içinse
Özgürlüğün bedeli.
Kim ne derse desin
Sinsice olmadı gidişleri.
Ne kurşun
Ne ölüm
Yürüdüler usulca
Yakıp gölgelerini.

Umutlar
Mübadil türkülerle dudaklardan
Savrulurken rüzgara.
Karşılarında derya
İrili ufaklı bir tutam ada
Ve gökyüzünden dökülen
Yıldız kırıntıları kaldı avuçlarında.

Ne mal, ne mülk
Bir yangındı özgürlük.
Kadere boyun eğmişçesine
Yürüdüler denizin ötesine.
Güneş yine doğacak elbette
Gecelerse karanlık
Dramsa dram
Ama yaşam
Ege'nin ardındaydı artık.

Onca yıldır Ay hala
Doğar Ayvalık sırtlarında.
Yıldızsa
Midilli dağlarından
Kayar hilalin kucağına.
Gökkuşağının
Bir ayağı ordaysa
Bir ayağı da burda.
Gün
Her iki tarafta da
Batar mavinin alazında.

Saksıda sardunyalar
Ve ulu orta akşam sefaları
Her iki yakanın da
Yansır aynalarına.
Lodos vurdukça
Ayvalık kıyılarına
Tutuşur yakamozlar
Mübadil umutlarla.
Zeytin dallarının
Gölgesi vurur sonra
Ada kuytularına.


Köpük köpük dalgalarla
Sırıtırken Poseidon
Belki de ortaktır hissettiğimiz.
Aramız bir avuç deniz
İçinde yüzen
Ortak gölgelerimiz.

Biz fırtınaya
Biz yağmura
Komşuyuz ya, bakma.
Zaman zaman anlaşamasak da
Denizin tuzuna
Kışın ayazına da
Ortağız aslında.

Ne gözyaşının
Rengi farklı
Ne de dil'i özlemin.
Dalgalar
Vurdukça kıyılara
Hep aynı şarkıyı söyler
Farkına varmasak da.

Ege
Ay ışığını bağrında yakan
Mehtabın özlemiyle
Salınırken arada,
Hep ıslanan
İnsanlar olacaksa
Varsın tutuşsun Güneş
Hasret şarkılarıyla
Mülteci ufuklarda...


14/08/2007
....Ayvalık....

H Hikmet Esen

http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp?sair=26630&siir=793536&order=tarih

11:24 ÖÖ  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa