15 Mayıs 2005

Film: Cennetin Krallığı - Kingdom of Heaven

Selin ile birlikte geçenlerde Cennetin Krallığı filmine gittik. Ben takip etmiyordum, o istedi diye gittik meğer ilk gösterimiymiş. Ben de böylece herkesten önce seyretme imkanı buldum. Ridley Scott'un yönetmenliğini yaptığı filmde Orlando Bloom,Eva Green, Liam Neeson, Jeremy Irons, Brendan Gleeson, Michael Fit oynuyorlar. Senaryosu William Monahan'a ait film son zamanlarda izlediğim iyi filmlerden. Düşündürdükleri, filmde sevdiklerim ve gözüme batanlar hakkında birkaç satır yazmak istedim.

Film, Gladyatör'ün de yönetmeni Ridley Scott'un ustalık eserlerinden. CGI programcılığını da bir kere daha konuşturmuşlar. Bu sayede Fas'ta Kudüsü yeniden kurmuşlar, binlerce yıl önce olacağı hal gibi. Troy filminde savaş sahneleri beni kesmemişti. Yüzüklerin Efendisi serisindeki meydan savaşları ile karşılaştırıp, Troy'u sınıfta bırakmıştım. Bu sefer yine Yüzüklerin Efendisi ile karşılaştırdım tabii. Ama sanırım bu sefer olmuş. O görkemi iyi vermişler. Troy'daki gibi bir antik savaş gemisini alıp binlerce yaparak görkem biraz yapay oluyor. Bu filmde ise epik film görkemi çok iyi oturmuş.

11 Eylül sonrası hem müslümanlığa hem hristiyanlığa mesafeli ve biraz iyi insan romantizminden yaklaştığı için de film sempatik geldi doğrusu. Selahattin Eyyubi'nin Kudüs'ü aldıktan sonra gezerken devrilmiş haçı kaldırdığı sahne de biraz yama olmuş ama. Plan başlar, Eyyubi kadraja girer, yolda devrilmiş haça rastlar, haçı kaldırır yerine koyar, devam eder. Sahne biter. Bu kadar yama usülü olmasaydı da başka bir sahnenin içine yerleşseydi daha iyi olurdu. Böyle biraz sırıtmış.

Prenses (sonra Kraliçe) ile esas oğlan arasındaki aşk işleri de biraz fazla Amerikalı. Zaten Arap olsun Avrupalı olsun herkesin şakır şakır WASP ingilizcesi konuşması, birbirlerine cilve yaparkenki halleri falan, Holywood filminde bu kadarı olur dedirtiyor. Neyseki Araplar konuşurken Selamınaleyküm falan diyorlar. Onun yerine Hello da diyebilirlerdi mazallah. Kostüme gösterilen özen herhalde gişe tehlikeye girmesin diye dile gösterilmiyor.

Bu filmi izlediğimde bir kez daha farkettim. Gücü ve iktidarı reddetmenin en büyük erdem olduğuna dair filmler hoşuma gidiyor. Kudüs imparatoru olmak duruken kim sadece bir şovalye hatta bir demirci olmayı tercih eder. Bu vazgeçişin bir erdem olarak işlenmesi hoşuma gitti doğrusu. Çünkü izlediğimiz neredeyse her türlü medya ürününde tam tersi işleniyor . Popüler kültür bize alttan alta tam tersini söylemiyor mu?

Yüzüklerin Efendisi'nde Frodo yüzüğü takmayarak yani gücü kullanmayarak taşımanın ağırlığını yaşarken, filmde Orlanda Bloom, bunda hiç zorlanmıyor. Sanırım filmin en kötü yanı da burası. Yani Kudüs'ün koruyucusu fazla kararlı, tutarlı, kendinden emin. Sanki insan değilmişçesine. Hiç kendisiyle savaşmıyor. Kral olma teklifini kabul etseydim daha mı iyi olurdu diye bir an bile gözünü kırpmıyor. Sanırım bu ideal tip filme biraz fazla geliyor ve naif bir hal taşıyor. Hani eski Türk filmlerindeki gibi. İyiler çok iyi. Kötüler çok kötü. Rahmetli Yeşilçam böyle yapınca laf ediyoruz :)

Etiketler:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa