28 Ekim 2009

Kansas City Macerası:
Barbekü ve Rodeo

ABD yolculuğuna çıkarken Kansas City'ye gitmek hiç aklımda yoktu. Nevin'ler beni ziyarete Pittsburgh'a geldiklerinde, bir ay sonra Kansas City'ye gideceklerini öğrenince, hem görmek için ve hem de annem geldiğinde ona da bir değişiklik ve hoş bir anı olması için biz de programa dahil olduk. İyi ki de dahil olmuşuz. Umduğumdan daha değişik ama epey eğlenceli bir deneyim oldu.

Kansas City, ABD'nin ortalarında, ortalama bir şehir. Bir kısmı Kansas eyaletinde olmakla birlikte şehirin ana kısmı Missouri eyaleti sınırları içerisinde. Bundan dolayı yola çıkmadan bir gece önce telaşa kapılmış olsam da (eyvah otel başka eyalette uçak başka eyalete mi acaba?) geçtiğimiz cuma günü erkenden yola çıkarak Southwest havayolları ile Chicago Midway aktarmalı bir uçuşla Kansas City havaalanına vardık.

Pittsburgh'un gelişmiş otobüs sistemine karşın Kansas City tam bir Amerikan şehri. Otobüs neredeyse yok denecek kadar az. Bizim gibi araba kiralamadıysanız, havaalanından şehire gitmek için ya taksiye binmeli, ya da blue shuttle dedikleri saatli, paylaşımlı minibüslere binmelisiniz. Taksiye göre ekonomik olduğunu farzettiğim bu minibüslere bindik. Müşterilerini gidecekleri otelin önüne kadar götürdüğü için oldukça konforlu bir şekilde otelimize vardık. Şaka maka ilk gün epey uzun süremiz havada geçmiş. Otele yerleşince çıkıp biraz etrafı dolaştık. Otelimiz 'Downtown' bölgesinde 'Power&Light' district denilen, daha eskiden elektrik vb. şirketinin merkezi olduğunu tahmin ettiğim bir bölgenin daha sonra barlar, cafeler ve restoranlarla şenlendirilmiş bir bölgesindeydi. Aynı bölgede bir 'convention center' fuar merkezinin de olması, şehrin kalbinin attığı yerlerden biri olduğunu söylüyor. Cuma günü akşam üzeri çıktığımızda inler cinler top oynuyordu ve biz hayli acıkmıştık. Genghis (Cengiz) Grill adındaki bir Moğol grill (Istanbuldaki GoMongo'yu bilir misiniz? Ona benzer, daha az sofistike) restoranında şansımızı denedik. Çok memnun kalmadık zira bu Moğol grili kendim ettim kendim buldum usulü her şeyi kendin karıştırdığın için iyi bir tad tutturmak tamamen şans eseri olabiliyor. Ben mesela acı sosun ve baharatın ölçüsünü kaçırdığım için yana kavrula yemek yemek zorunda kaldım. İlk gün otel çevresini keşife çıktığımızda hava acaip soğuktu. Hatta önce içimden sonra dışımdan 'Eyvaah ayvayı yedik' dediysem de Kansas City beni utandırmak için olsa gerek diğer günlerde epey ısındı. Güneş gözlüğü ve T-Shirt ihtiyacı bile duyduk bir ara. O derece yani.

ABD'nin Barbekü (BBQ) merkezlerinden birine gelip Moğol grill yediysek, bunu diğer günlere yer bırakmak için yaptık. Nevin, Taylan ve Erim Cuma akşamı Chicago'dan geldiler ve ilk akşam BBQ startını verdik: Firoella's Jack Stack Barbecue. Anladık ki, şimdiye kadar orada burada yediğimiz is kokusu verilmiş ketçap soslu et barbekü değilmiş. Önce baharatlarla terbiyelenip, suyu uçmasın diye karışımlara daldırılan ve saatlerce odun fırınında pişirlen et bir başka oluyormuş. Jack Stack'in Kansas'ta 4 tane restoranı var. Biz otelimize yakın olan Downtown şubesine gittik. Kesinlikle rezervasyon almıyorlar ve varınca sıra beklemeniz gerekiyor. Ama buna deyiyor doğrusu. Oraya giderken 'az yiyelim', 'evet evet kesin bir porsiyonu bölüşelim' diyen bizler ben dahil katılımcıların yaptığı seri satışlarla birer amerikan porsiyonunu gövdeye indirdik. Ben hem diyettey(d)im diye sızlanıyorum ama bir yandan da şekerli coleslaw'a neredeyse ekmek banarak etleri götürüyorum. Hikayenin ana fikri: 'bi daha mı gelicez Kansas'a yiyin çocuklar'. Kaburgacı Selim Amca bizi affetsin, bol bol beef rib yedik. Ayrıca Beef Brisket ve yine Brisket'ten yapılan Burnt End de harikaydı. O kadar iyiydi ki gezimizin sonunda Pazar öğlen buraya tekrar geldik.

Cumartesi günü bir değişiklik yaptık. Yine BBQ yedik. Bu sefer hedef, Oklahoma Joe's. Jack Stack'in üst sınıf restoran havasına karşılık Oklahoma Joe's bir benzinliğin içinde küçük bir dükkan ve marketten mamul. Ama ne mamul. Cumartesi öğlen vardığımızda insanlar uzuuuuun bir kuyruk olmuşlardı. Biz de sıramıza geçtik ve BBQ kokuları içinde ne yiyeceğimizi seçtik. Yukarıda saydığım 3 alternatifi bu sefer farklı kombinasyonlarda ve farklı bir aşçıdan yine denemiş olduk. Oklahoma Joe's salt pişmiş et karşılaştırmasında Jack Stack'ten daha iyi değildi. Ancak fiyat-performans karşılaştırmasında daha iyi olduğu söylenebilir zira çok daha ucuzdu. Oklahoma Joe's etin yanında verilen garnitür tipi yan yemekler de çok iyiydi. Bir de BBQ sosu çok daha yoğun, derin ve zengin tatlara sahip olduğu için Jack Stack'ten daha iyiydi diyebiliriz. En iyi tad kombinasyonu Jack Stack'in etleri, Oklahoma Joe's sosları ve yan yemeklerini bir araya getirmek ile olurdu sanırım. Biz de aralıklı da olsa onları midede bir araya getirmiş olduk. Oklahoma Joe's un BBQ sosu o kadar başarılıydı ki, market kısmından ayrıca satılan soslardan Taylan'lar satın aldı. Ben Pittsburgh dönüşü Hint diyetime geri dönmeyi planladığımdan ve el bagajımızı uçak bagajına verip zaman kaybetmek istemediğimizden sos almadık. İyi ki de almadık yoksa dönünce çoktan başlamıştım BBQ nasıl yapılır denemelerine :)

Kansas'ta yemek yerleri dışında gezecek pek fazla bir yer yok. Merkezdeki Power & Light district geceleri gençlerin akınına uğrayıp güzel bir eğlence yeri oluyor. Ama onun dışında gündüzleri yapacak pek fazla bir şey yok. Hele kar yağınca iyice fena oluyordur muhtemelen. Biz de kentin pazar yerine vb. gittik. Kentin sıkıcılığından olsa gerek 5-6 tane Casino vardı. Az bir zaman öldürelim diye Casino'ların birini de denedik. Ben yatırdığım parayı geri kazandım. Nette çok bir kayıp olmadan ve çok da fazla zaman harcamadan çıktık.

Gitmeden planladığımız animasyon bununla sınırlı değildi. Üç gün süren rodeo finallerinin son gününe iyi yerden biletlerimiz vardı. Cumartesi akşamı Rodeo izlemekle geçti. Epey ilginç bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Tüm Rodeo adımlarının belgesel olabilecek kadar çok fotoğrafını çektim. Aşağıdaki fotoğrafların arasında görebilirsiniz. Kovboy'un biri dananın birini yakalarken haşin mi davrandı nedir, danacık öldü sandık. Zira bağını çözüp saldıklarında dürtmelerine rağmen ayağa kalkmadı bir süre. Bir de Kovboy'un bir diğeri kementle başka bir danayı yakalamaya çalışırken kendi atını kafasından yakaldı ve dana da kaçtı tabii. Onun dışında İspanyol Boğa güreşinden çok daha zararsız ve Amerika'ya yakışan işlevselcilikte bir gösteriydi. Neticede karşılaştırmadaki her bir adım, bir manda / inek & boğa / dana çobanının veya at yetiştiricisinin günlük hayatının parçası olan işleri kimin daha hızlı ve başarılı yaptığının ölçümü dışında bir şey izlemedik ve aptallaşan malum danacık yüzünden hissettiklerimiz dışında pek vahşi görüntüler de değildi. Vahşet varsa mandanın veya vahşi atın üzerinden büyük bir güçle fırlayan ve ezilme, tepik yeme tehlikesi geçiren kovboyun yaşadığı bir vahşetten söz edebiliriz. Rodeo finallerinde toplam 7 kategoride karşılaşma seyrettik. Bunların isimleri ve kısa tarifleri şöyle:
  • Steer Wrestling: Kaçan bir dana kovalanıp, yanına atlayarak boğazından ve boynuzundan tutulur ve zorla yere yatırılır.
  • Team Roping: Kaçan bir hayvanı iki kişi atla takip ederek kementle biri ayağından biri boynuzlarından yakalanır ve sabitlenir.
  • Bareback Riding: Koşum takımları olmadan huysuz bir ata en uzun süre binilir.
  • Saddle Bronc Riding: Bareback ridinge benzer. Bu sefer düpedüz vahşi atlara bindiler.
  • Tie-Down Roping: Kovboyumuz bu sefer kaçan hayvanı kementle yakalayıp atından atlayıp ayaklarından bağlar.
  • Barrel Racing: Arenaya yerleştirilmiş 3 varilin etrafından dolanarak en kısa sürede başlangıç noktasına varmak hedeflenir.
  • Bull Riding: İşte bu en tehlikelisi. Acaip büyük ve delirmiş / delirtilmiş hayvanların üzerinde durmaya çalıştılar ki. En zor ve tehlikeli adım buydu. Bu nedenle olsa gerek sona konmuştu.
Bu adımlarda yarışmacının kaç saniye dayanabilip, kaç para ödül kazandığını merak ediyorsanız, sonuçlar ve ödüller burada. Rodeo finallerinin en matrak adımı da, araların birinde McDonalds'ın sponsorluğunda ve Ronald Mc Donald sunuculuğunda 3-5 yaşındaki bebelerin tüylü ve deli gibi koşan bir koyunun sırtında kaç saniye durabildiğinin ölçüldüğü mini rodeoydu. Bizde aileler böyle bir şeye asla izin vermez sanırım ama minik rodeocular havalı kıyafetleri içinde epey iyi yarıştılar. Gelecekte böyle bir kariyer düşünürler mi bilmem ama devam ederlerse çekirdekten rodeocu olurlar sanırım.

Kansas'ta fark edilen bir değişiklik, daha önceki ABD seyahatlerinde alıştığım, daha liberal New York, Kaliforniya, Pennsylvania ve hatta Georgia'dan bile daha muhafazakar ve cumhuriyetçi bir yer olması. Bir çok yerinde Obama yanlısı Health Reform tanıtım ofislerinin bulunduğu Pittsburgh'un aksine Kansas City'de yoğun bir Cumhuriyetçilik olduğu hemen anlaşılıyor. Bu yoğun politik iklim, özellikle rodeo'da sunucuların yaptıkları espriler ve oyanan skeçlerle kendini iyice belli ediyor. Örneğin sunuculardan birisi rodeo alanında yürürken, pisliğe basmış gibi ayağının altına bakınca diğer sunucu hemen patlattı: 'Ne o, Obama'nın saglık reformuna mı bastın?'. Sanırım en inanılmaz skeçlerden biri de, aralardan birinde bir palyaçonun 4 tane minik kız çocuğunu oyuncak silahlarla kurşuna dizip ölü taklidi yaptırdığı ve temsili cesetleri üst üste yığdığı skeçti. Neye hizmet ettiği anlaşılamayan bu skeçte son kız palyaçoyu alt etti ve kız palyaçoyu kendi oyuncak silahı ile öldürdü. Sanırım Cumhuriyetçi eyaletler bir Amerikan değeri saydıkları silah taşıma ve kullanma özgürlüğünü böyle böyle insanlara satıyor. Skeçte oyuncak tabanca ile öldürülen kızlara önce isimlerini soran palyaço sunucunun kızlardan ikisine Hillary Clinton ve Nancy Pelosi (demokrat Kaliforniya senatörü ve temsilciler meclisi sözcüsü) diye hitap etmesi ayrıca seyircileri güldüren beni şaşırtan şakalardandı.

Şakalarını garipsemiş olsam da, Amerikalıların bir rodeoyu veya bir basket maçını nasıl bir show ve aileler için eğlence haline getirdiğine bir defa daha şahit oldum. Rodeo sonrasında Sara Evans konseri vardı. Tanıdığım bir şarkıcı değildi burada karşılaştık. Country ile rock arasında gezen şeyler söylüyor. 6-7 çocuklu Kansas'lı bir ailenin en büyük kızı. Kardeşlerin 2si vokalist 1i gitarist. Hepsinin de yine 4-5 çocuğu var ve ablalarının arkasında çalıp söylüyorlar. Şarkılar güzel sayılırdı ama seyirciler karşılaşmalarda da konser adımında da epey heyecansız idiler. Beklediğimden daha cool bir seyirci grubu vardı yani genel olarak. Netice olarak burası gerçekten de New York, Washington DC, Chicago üçgeninden ve San Francisco, Los Angeles, San Diego hattından çok farklı bir yer.

Hamiş. Amerika'ya gelip uzunca bir süre kalmadan burası hakkında olumlu veya olumsuz atıp tutmamak, sadece metropol demokrat şehirleri görüp, Cumhuriyetçi 'fly-over' eyaletleri tatmadan ABD gördüm dememek lazımmış.





Get the flash player here: http://www.adobe.com/flashplayer

Devamı

22 Ekim 2009

Anaokulunda Kokain

Bugün evi toplayıp eski gazeteleri atarken, gazetenin birinde (Pittsburgh Tribune Review) okumadığım bir habere gözüm takıldı: "4-year-old shares cocaine at day care, police say"

Bu bir başlık. Başlıkta haberin henüz davası sonuçlanıp kesinlik kazanmamış bir haber olduğu için olsa gerek, başlığı uzatmak pahasına eklenen "police say" açıklaması henüz ilgimi çekmemiş. Altını okumaya devam ettim. Newark, New Jersey'de anaokulunda bir öğretmen bir kızın ağzında bir paket beyaz toz yakalayınca önce kızı durduruyor, sonra tozu arkadaşından aldığını öğreniyor ve çocuğun üstünde başka torbacıklar da bulunuyor.

Polisi arıyorlar elbette. Polis geliyor 4 yaşındaki oğlan ile konuştuklarında ve ailesini sorguladıklarında kokaini çocuğun ceketine, polise yakalanmak üzere olduğu bir anda, 25 yaşındaki babasının koyduğunu ve oğluna "bunlar şeker" dediğini öğreniyorlar.

Haberde hiçbir yorum yok. Nasıl aşağılık bir yaşam formunun 4 yaşındaki oğlunun cebine kokain koyup sonra da onu orada unutabileceğine veya bırakabileceğine ve hatta o ceketle anaokuluna yollayabileceğine ait yorumlarını bizimle paylaşmamış gazete.

Ama haberin sonunda başka bir şey yapmış. Haberde adı soyadı verilen babanın veya yakınlarının yorumunu almak için telefon rehberine baktıklarını ve haber kaynağı polisten bu kişinin avukatına ait bir bilgiye ulaşamadıklarını yazmışlar. Yani ulaşsalar BU HIKAYEYİ BİLE diğer tarafın agzından da yazıp okuru bilgilendirecekler.

Siz bir gün de Türkiye'de herhangi bir gazetede. önemli birisi için değil de sıradan bir kişi için, "şüphelinin telefonuna ulaşamadık", "ulaştık yanıt vermek istemedi" veya "avukatına ulaşamadık" gibi açıklayıcı bir yorum okudunuz mu?

Böyle bir gazeteciliği yurt dışında ilk görüşüm ve bu haber verme etiğinin dikkatimi ilk çekişi değil. Bunları okuyunca uğradığımız manipulatif haber bombardımanından dolayı kendimiz için üzüldüm doğrusu. Tabi bir de Newark'daki oğlan çocuğu için üzüldüm. Onun kendini kurtarma şansı olur belki bu olaydan sonra. Peki bizim var mı?
Devamı

Yaşasın Annem Geliyor

Yarın sabah Annem Pittsburgh'a geliyor. Üç hafta kalacak. Onu çok özlemiştim harika oldu bu ziyaret. Bir haftadır New York'da kuzenim Banu, eşi Hakan ve iki fıstıklar Aslı ve Deniz'in yanındaydı. Şimdi sırada Pittsburgh var. Umarım New York'dan sonra burada sıkılmaz. Hem bende araba yok, hem de burada öyle gezecek çok fazla bir yer yok.

Pittsburgh'da benim de henüz gitmediğim bir iki yer var. Buranın meşhur Strip District denen mahallesi gibi. Downtown'a da pek işim düşmediğinden şehir merkezini de çok bilmiyorum. Oraları birlikte keşife çıkarız diye düşünüyorum. Tanımayanlarınız için Annem çok eğlenceli, neşeli ve acaip zeki bir kadındır. Kuşak farkı ne kelime, beni yaya bırakır pek çok konuda. Facebook'ta fun klübü olacak yakında bu gidişle. :)

Bu arada en güzeli, annem geldikten birkaç gün sonra biz buradan, Nevin - Taylan - Erim Chicago'dan yola çıkacağız ve Kansas City'de buluşacağız. Damardan Amerika'yı tanıyalım turu olacak. Rodeo izleyip en hakikisinden BBQ yemek niyetimiz var. O gezinin resimleri ve hikayesi de çok yakında burada :)))
Devamı

21 Ekim 2009

Wal*Mart vs. Amazon




2000: Business Week (link)
2009: Wall Streeet Journal (link)
Devamı

TeknoKritik - 13:
Her İş Artık "E-İş" Oldu
Sırada "Sanal Dünya" Var

Geçen gün eski dosyalarımı karıştırırken, 2001 yılında Sabancı MBA sınıfına, sevgili hocam Meltem Denizel'in daveti ile yaptığım bir sunumun dosyası ile karşılaştım. Aradan zaman geçse de sunum hala hafızamda. Sunumun bir yerinde: '5-10 yıl içerisinde, sizin mahalledeki ayakkabı tamircisinin yaptığı iş bile E-iş olacak. Internet'in girmediği işkolu kalmayacak' demiştim. Bunun olup olamayacağını seminer sırasında ve sonrasında çeşitli şekillerde tartışmıştık. Bugün, bundan 8 yıl sonra bırakın bunu tartışmayı, soylemek bile ne kadar anlamsız duruyor değil mi? Internet'in yaygın kullanımı, fiziksel dünyaya paralel yeni bir sanal dünya yarattı ve bu yeni dünyada varolmanın da, yaşamanın da, iş yapmanın da kuralları fiziksel dünyadan apayrı.

Bu dünyada kimlik değiştirebilir, Internet üzerinde oynanan oyunlarda gerçekte varolmayan sanal varlıklar kazanıp bunları Ebay gibi pazaryerlerinde gerçek paraya satabilir veya bu dünya içinde (bu aralar halkla ilişkiler işine ara verdiler galiba isimleri az geçiyor) Second Life gibi altdünyalar yaratabilir, Second Life para birimi Linden doları gibi kendi paranızı bile çıkarabilir, hatta bu paranin borsasını bile kurup işletebilirsiniz. Nevşehir'de bir küçük sanayi sitesinin sınırlarından çıkmadan dünyanın öteki ucunda dev bir alıcıya teklif verebilir, eskiden Milli Kütüphane'de sıraya girip belki de asla bulamayacağanız bir kitabı iki tık tık ile Google Books'tan bulup sayfalarını çevirebilir, hatta e-book formatında Amazon'dan satın alıp elektronik kitap cihazınız Kindle'a indirip okuyabilirsiniz. Bütün bunları 3G ile Ankara-İstanbul arasında seyir halindeyken bir otobüste de yapabilirsiniz. İşte şimdi bunların hepsi, tekrar ve tamamen değişecek. Üstelik bu sefer 5-10 yılda değil 2-3 yılda yaşayacağımız bir değişiklik geliyor.

Olacağını düşündüğüm değişiklik, bu iki dünyanın tekrar birleşmesi. Ya da başka bir deyişle, sanal dünyanın yarattığı imkanlar ve ortamlar, fiziksel dünyadaki her şeyi, mobil teknolojlerin, sosyal webin ve lokasyon-farkında teknolojilerin de katılımı ile kökünden değiştirecek. Eski iş yapış şekillerinin, eski siyaset yapış şekillerinin ve diğer tüm eski varoluş şekillerinin yeni devirde tamamen, kökten ve geri dönüşsüz bir şekilde değişeceğini, sanal dünyanın değişken ve oynak kurallarının fiziksel dünyanın kurallarına üstün geleceğini ve fiziksel dünyanın yeniden şekilendirileceğini düşünüyorum.

Bu değişim o kadar kökten olacak ki, Internet üzerinden iş yapmaya e-iş demek gibi, muhtelif kelimelerin başına e- m- gibi ekler eklemek gibi eğilimler artık anlamsız bir hale gelecek. Konuşacağınız kavram her neyse siz onu eskisi gibi teknolojik bir başlık veya kuyruk eklemeden aynı kelimeyle tarif edeceksiniz. Ama o kelime artık eskisinden pek farklı bir şeyi işaret ediyor olacak.

Bugün artık pek çok büyük şirkette Internet'siz imalat, tedarik, tanıtım, satış yapılamaz hale geldi bile. Dünya'nın en büyük perakende zinciri Wal-Mart, bu yıl yılbaşı alışveriş furyasına hazırlanırken bir tek bile mağazası olmayan Amazon ile indirim savaşına giriyor. Dünya'nın bugüne kadar yaşadığı en büyük global ekonomik krizlerinden birini Apple rekor büyümeler açıklayarak geçiriyor. Bu eğilim sadece bu firmaları değil çok yakında tüm ticari hayatı etkileyen, hatta belirleyen bir hale gelecek.

Bu süreç sadece iş yapış şekillerini değil. İnsani faliyetlerin her boyutunu kökünden değiştirecek. En başta da halk ile etkileşime dayanan (en azından o şekilde yapılan yerlerde) politika değişecek. Örneğin seçim öncesi ABD'de önce Hillary'nin poltika makinesini, sonra Cumhuriyetçi parti ve onun büyük bağışçı dostlarını, Internet üzerinde aşağıdan yukarıya bir hareketi örgütleyerek bir dolara yaka iğnesi, yarım dolara çıkartma alan, 10 dolar bağışlayan onbinerce kişinin yarattığı tarihin en büyük seçim bütçelerinden birisi ve bu kalabalığın domino etkisi ile yenen Barack Obama'ya e-başkan mı deniyor? Sadece iktidar değil etkin muhalefetin yolu da artık Internet'ten geçiyor. İran'da seçimlere itiraz eden muhalefet protesto için Internet üzerinden kordinasyon kuruyor, yerleşikler de yine Internet erişimini kapatmaya çalışarak mücadele etmeyi deniyor. Bir sonraki seçimlerde yeniden aday olacağı konuşulan Sarah Palin, özgeçmişini LinkedIn'e koyuyor ve tanıyanlar onu yine bu sitede arkadaşı olarak ekliyor. Orta doğu politikalarını yakından takip etmesiyle tanınan gazeteci Cengiz Çandar, Irak'ta ne olup bittiğini dakikası dakikasına CNN'den değil Berham Salih'in ve başka bir çok kişinin Twitter yazılarından takip ediyor. Üstelik bu ona tanınmış bir ayrıcalık da değil. Her isteyen aynı şeyi yapabiliyor.

Eğer zaten çok değiştik, daha ne kadar değişebiliriz ki diyorsanız durun. Daha hiçbir şey görmedik. Bu gidiş daha da hızlanarak devam edecek. Artık fiziksel dünyada olup bitenleri, sanal dünyaya ilişkin temel bir algı ve eğitime sahip değilsek anlayamaz hale gelebiliriz. Son yıllarda dünya, Internet erişimini temel bir insan hakkı olduğunu tartışır, bazılarımızın nedendir bir süredir dudak bükmeye başladığı Avrupa Birliği'nin Bilgi Toplumu ve Medya'dan sorumlu komisyon üyesi Viviane Reading Internet'in temel bir hak olduğunu söylerken, daha geçenlerde Finlandiya, bu hakkın yüksek hızda bir hak olduğunu da kanunlarına koyarak açıkça tarif etti. Temel insan haklarından birisi gibi bir yasal bir hak artık Internet'e erişim. Youtube'u kapatmaya uygun sansür temelli kanunları teklif eden iktidar, buna destek ve oy veren muhalefet, o kanuna bile referans vermeye gerek duymadan orantısız bir kayıp riskini (neyse o risk) engellemek için sadece bir tedbir kararı ile web sayfalarını hatta sitelerin tamamını kapattıran savcılarımız duydunuz mu?

Teknolojinin kendiğinden iyi veya kendilğinden kötü olduğuna inanan biriyseniz, bu değişikliklere sevinebilir veya üzülebilirsiniz. Ancak teknoloji kendiliğinden iyi ve kötü bir şey yapmaz, onu hayal eden, tasarlayan, uygulayan, kullanan insanların içinde yaşadıkları toplumsal duruma da bağlı olarak, teknolojiye ait bir şey belirli bir dönem için iyi veya kötü sanılabilir.

Türkiye'den şirketler çıkıp dünya çapında teknolojiler üretip, dünya çapında rekabete giriyorsa bu trendin içinde bir aktif varoluştan söz edilebilir. Türkiye'den milyonlarca kişi saatlerini ve enerjilerini Internet üzerinden bilmediklerini öğrenmek ve dünyayı tanımak için kullanıyorlarsa bu eğilimin ülke üzerinde olumlu bir etkisinden söz edebiliriz. Türkiye'de bir bakan çıkıp da her anını Twitter'a yazarak ilan etmeye başlarsa, bir siyasi oluşum çıkıp da kendini Internet üzerinde yeniden tanımlamaya ve örgütlemeye kalkarsa, bir aday tüm seçmenlere tek tek dokunmaya ve onlardan tek tek destek ve bilgi almaya yönelirse bu teknolojiler bizim için olumlu bir şekilde vardır. İşte bu yüzden bildiğiniz herkes, hayatımızdaki herşeyin bu değişimden nasıl etkileneceğini düşünmeli, bu değişimi olumlu şekillendirmek için ne yapacağını hissetmeye çalışmalı. Yeni çağda az gelişmişliğin tanımı kişi başına milli gelir üzerinden yapılmayacak gibi görünüyor.





Etiketler:

Devamı

Teknokritik Devam

Gelen birkaç e-posta'dan sonra teknokritik yazılarına devam etmeye karar verdim. Sanki birileri yazsın da sorsun diye bekliyormuşum meğer. Bir süre öncesıne kadar ayda bir defa olmak üzere tele.com.tr dergisinde "Teknokritik" başlığı altında teknoloji, birey ve toplum meseleleriyle ilgili yazılar yazıyordum. Bir yıl süren bu yazılar, bence derginin asgari nezaket ölçülerinden uzak bir dizi davranışı nedeniyle karşılıklı kesilmişti. Ben de sonra yeniden bu alanda günlük bir şeyler yazmamıştım. Aylar sonra söz birliği etmişçesine peş peşe gelen 'neden yazmıyorsun' maillerinden sonra kendi sitemde tekrar yazmaya karar verdim.

Etiketler:

Devamı

18 Ekim 2009

Çağ Değişti. Biliyor musunuz?



Fark gozetmeksizin, Turkiye'de en temel degisimleri kabullenemeyenlere, gelecegi de gecmis gibi ipotek etmek isteyenlere, youtube'a yasak, dusunceye sinir koymaya calisanlara ve ne soylerse soylesin sadece bir sey soylemek isteyen insanlarin agzini elleriyle kapatmaya calisanlara ithaf olunur.
Devamı

Bir Hukuk Profesoru Anlatiyor!

17 Ekim 2009

Yeni Tasarim

Acikgunlugume (blog) yazmaktaki isteksizligim belki de site tasariminin eskimesinden kaynaklaniyordur. Cok zamandir siteye baktigimda gordugum seyden memnun degildim. Hem goruntusunu yenilemek ve hem de siteyi salt bir blog olmaktan cikarmak ve kisisel bir takim bilgilerimi vb. eklemek istiyordum. Apple Mac'deki bazi basit tasarim programlarini gorunce artik dayanamadim ve sitenin tasarimini tamamen yeniledim.

Henuz Safari disindaki web tarayicilarda bakmadim. Umarim Internet Explorer'da, Opera'da, Mozilla veya Chrome'da cok kotu gorunmuyordur. Yakinda onlara da bakarim ama zaten acikgunluk / blog isi biraz da kisinin kendisi icin degil mi? Sitenin yeni hali ile ilgili elestiri ve yorumlarinizi ozel olarak veya bu yaziya yorum olarak gonderirseniz cok sevinirim.

Sitedeki resimler Nevin, Taylan ve minik Erim, beni ziyarete Pittsburgh'a geldiklerinde oylesine cekildi. Resimleri ceken sevgili dostum Nevin'e cok tesekkur ederim. O gun boyle bir kullanimi olacagini hicbirimiz bilmiyorduk :)
Devamı

11 Ekim 2009

Diyet 2.0

Lahmacun denemelerini anlattigim yazida bir suredir diyet yaptigimi soylemistim. Bu diyet farkli diyet. Evet yine en son Turkiye'de yaptigim gibi Hint diyeti. Turkcell VAS tayfasi iyi bilir. Bol baharat, bol sebze, cok ogun, az porsiyon. Ama bu sefer diyetin farkli bir boyutu var. Birkac hafta once Nevin, Taylan ve Erim beni ziyarete Pittsburgh'a geldiler. Tabii elden geldigince guzel yemekler yedik gece gunduz. Millet yanimizdan saglikli yasam kosusu yaparak geciyor, biz uygun adim en yakin iyi restorana veya yemek yemek icin eve :)

Tabii o guzel gunlerin sonunda Taylan ile diyet yapmaya karar verdik. Birbirimizi takip edip motive edecegiz diye de anlastik. Sonra aklmiza geldi keske boyle bir web sitesi olsa diye. Nevin atildi: "Kesin vardir". Birden fazla web sitesi bulduk bu amac icin. Birisinde anlastik. Weightlosswars.com Baskalariyla diyet yaparken yarisip odul falan da kazanabiliyorsun. Matrak bir site. Biz simdilik Taylan ile birbirimizi takip ve gaz vermek amacli kullaniyoruz. Bu arada pound uzerinden diyet yapmak keyifli. 1-2 gunde bir 1 pound veriyorum. Bugunku lahmacundan sonra cok almamisimdir umarim. Yarin sabah gorecegiz.

Iste agirlik degisim durumum:
Devamı

Lahmacun: Vesileye Bak, Hizaya Gel :)

Connecticut'dan bu yana ha yazdim ha yazacagim derken haftalar aylar gecti. Bir turlu bloga yazamadim. Okuyan, bekleyen varsa kusura bakmasin. Aradan gecen zaman zarfinda bir suru yeri gezdikten sonra Pittsburgh'a yerlestim. Yakinda retrospektif sekilde hepsini yazacagim. Peki beni bugun durduk yere yazmaya ne tesvik etti? Lahmacun.

Beni taniyanlar istahi yerinde birisi oldugumu bilirler. Yemegi, hele guzel yemegi cok severim. Pelin okuyorsan ses ver :) Buralara geldikten beri canim abuk subuk seyler cekiyor. Turkiye'deyken belki hic canim cekip gidip yememisimdir ama dun canim Lahmacun cekti. Dun aksam Turk American Students Association Pittsburgh'un happy hour etkinligi vardi. Orada tanistigim bir Turk ciftle muhabbet nereden sonra lahmacuna gelince kendimi eve dondugumde Internetten lahmacun tariflerini karistirir buldum.

Bir suredir diyette oldugum icin, bir gunah islemenin tam vakti idi. Ben de minik bir alisveristen sonra evde ilk lahmacun denemelerime basladim. Ufak bir hesap hatasiyla coook miktarda ic hazirlayarak dolabin derin dondurucusunu gelecek denemeler icin doldurmus olsam da, ilk denemeler fena olmadi.

Henuz tarif verecegim kadar ovunmuyorum denemelerle. Ama derin dondurucudaki ic bitecekse eger, gunahlar onumuzdeki haftalarda azar azar devam edecek demektir. Sag ust kosede gordugunuz deneme 1. Ortadaki deneme 2 ve en alttaki deneme 3. Deneme 3 biraz tekne kazintisi oldu ama hepsini severek yedim :)

En azindan kendime not olarak bu denemelerde ogrendiklerimi yazayim:

1. Ne kadar ince o kadar iyi.
2. Sen tuzlu yemiyorsun diye baskalari tuzsuz yemek zorunda olmamali.
3. Gelecek sefere daha aci konabilir. Bu biraz sosyete lahmacunu oldu.
4. Lahmacuncularin ici az koymasinin sebebi var. Ic pisene kadar alti yanmasin diyeymis.
5. Yagli yogurt karisimi ile kenarlari firina koymadan islatinca iyi oluyor, kurumuyor.
6. Acaba inince azicik yag mi surmeli? Soyle mis gibi tereyagi?
7. Kolaya kacip marketten alinmis pizza hamuru degil de evde yogurulmus lahmacun hamuru olursa acaba daha yumusak olur mu pisince?


Devamı