[Güçlüden yana] Olmak ya da Olmamak!
Açıkgünlüğe yazamazken, beni öfke ve çaresizlik içinde derinden üzen Hrant Dink sukasti oldu. Haberi duyar duymaz, Radikal'de, Dink'in 301'den mahkum oldugu yazı dizisini okuyup hayıflandığımı hatırladım. Bilirkişinin Türklüğe hakaret yoktur raporuna karşı savcı tarafından açılan davayı, hakimin kararını, yargıtayın onamasını hatırladım. Türkler ve Ermenilerin arasındaki bu kısır çekişmenin bitmesi, kör tartışmanın sona ermesi, iki tarafın diyaloga başlamasını, kardeşçe yaşamayı isteyen birisine reva görülen bu son çok acı verici.
Bu acıyı sadece ben hissetmedim ki, binlerce kişi olay duyulur duyulmaz olay yerine, hiçbir parti, örgütlenme olmadan toplanıverdi. Daha sonra da cenazeye. Yıllar önce Uğur Mumcu'nun kaybından sonra Karlı Sokağa akan binlerce kişi gibi.
İstanbul'un fethi sırasında, şehir ahalisinin "Melekler kadın mı, erkek mi?" konusunu tartıştığı şeklinde muhtemel asılsız bir söylenceye benzer bir şekilde, biz de cenazede atılan sloganları, Hepimiz Ermeni'yiz demenin doğru olup olmadığını, müslüman olmayan birisine rahmet okunup okunamayacağını tartışıyoruz. Kendimizden farklı olana tahammülü çoktan unutmuş bir toplum haline gelerek, negatif milliyetçilik postuna bürünmüş ırkçı bir öfkenin üreteceği bir sonraki kaybın kim olacağı üzerine tahmn oynamaya kadar varmış bu aymazlık daha nereye varacak? Bugün gazetelerde yazdığı gibi, milliyetçi oyları toplamak için yarayı daha çok kaşıyan sağından soluna siyasi partilerimizden hangisi demokrasiden, sivil, özgürlükçü bir gelecekten yana olacak. Cenazedeki onbinlerin oyuna talip olan yok mu?
Avrupa ülkelerinde LePen'ler faşist partiler, yabancı düşmanları toplumun genelinden ayıplanırken, biz bu olanları nasıl olup da algılayabiliyor, gerekçelendirebiliyor, örgüt işi değil canım diye peşin hükümlere varıp, anlayabiliyoruz? En eğitimlilerimiz bile, günlük hayatında en basit bir şaka veya düz bir cümlede, düşmanı tarif için "Ermeni"yi ne kadar pervasızca kullanabiliyor. Rakel Dink'in konuşmasındaki "kimseyi aşağılamayan sevgi" canınızı yakmıyor mu?
Binler, bu kayba sahip çıktı diye "Hepimiz Ermeni'yiz" sloganı birilerinin kanına hemen nasıl dokunuyor? Kanımıza bunca adaletsizlik, bunca haksızlık, bunca kötülük dokunmuyor da, bir slogan nasıl bu kadar dokunuyor?
Gerçekten, biz kimiz? Güçlüden, muzafferden, erkten yana mıyız? Kendimizi güçsüzden, ezilenden, hor görülenden yana hissettiğimiz anlar, sadece memleketin sahte vicdani Yeşilçam filmleri midir?
Kendimizle yüzleşmenin bir vesilesi olarak, Hrant Dink in eşi Rakel Dink’in konuşmasının tam metnini alıyorum buraya. Gelecekte de dönüp dönüp okumak için
----
‘Çutağıma eş olmak bana verildi. Bugün çok acılı ve onurlu olarak buradayım. Ben, çocuklarımı, ailem ve sizler çok acılıyız. Bu sessiz sevgi biraz olsun bize güç katıyor. Kederli bir sevinç yaşatıyor. İncil’den Yuhanna 15:13?te hiç kimsede, insanların dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur der. Sevgili dostlar, bugün bedenimin yarısını, sevgilimi, çocuklarımın babasını, sizin kardeşinizi uğurluyoruz. Sağdakine, soldakine, öndekine, arkadakine rahatsızlık saygısızlık vermeden, sloganlar pankartlar açmadan sessiz bir yürüyüş gerçekleştiriyoruz. Bugün sessizlik ile büyük bir ses yükselteceğiz. Bugün derinliklerin ışığa yükseldiği günün başlangıcıdır.
Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim…
Kardeşlerim,
Onun doğruluğa olan sevgisi, şeffaflığa olan sevgisi, dostuna olan sevgisi onu buraya getirdi. Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü. Diyorlar ki “O büyük bir adamdı.” Size sorarım: "O büyük mü doğdu?" Hayır! O da bizim gibi doğdu. O gökten değildi o da topraktandı. Bizim gibi çürüyen bir beden! Fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı. İnsan kendiliğinden büyük olmaz. İnsanı yaptıkları büyük yapar… Evet o büyük oldu, çünkü büyük düşündü, büyük söyledi. Bugün buraya gelerek hepiniz büyük düşündünüz. Sessizce büyük konuştunuz, siz de büyüksünüz. Bu günle kalmayın bu kadarla yetinmeyin.
O, bugün Türkiye’de milat yaptı sizler de mührü oldunuz. Onunla manşetler, onunla konuşmalar, yasaklar değişti. Onun için dokunulmazlar veya tabular yoktu. Kelamda dediği gibi yüreğinden taştı. Büyük bir bedel ödedi. Bedellerin ödendiği gelecekler Hrantları severek Hrantlara inanarak olur, nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak olmaz. Bu yükseliş karşındakini kendin gibi görerek kendin gibi sayarak, kendin sayarak olur.
Hisusun yardımıyla yarattığı ev cennetinden ayırdılar. Göksel ve ebedi cennete kanat açtırdılar. Gözleri daha yorulmadan, bedeni daha yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doymadan kanat açtırdılar göksel cennete.
Biz de geleceğiz sevgilim. Biz de geleceğiz o eşsiz cennete. Oraya yalnız ve yalnız sevgi girer. İnsanların ve meleklerin dillerinden üstün olan, peygamberlikten üstün olan, bütün sırları bilmekten üstün olan, dağları yerinden oynatacak imandan üstün olan, varını yoğunu sadaka vermekten üstün olan bedenini yakılmaya teslim etmekten daha üstün olan yalnız ve yalnız sevgi girecek o cennete. Orada gerçek sevgi ile bir arada ebedince yaşayacağız. Kimseyi kıskanmayan sevgi, kimsenin malında gözü olmayan sevgi, kimseyi öldürmeyen sevgi, kimseyi aşağılamayan sevgi, kardeşini kendinden üstün tutan sevgi, kendi hakkından vazgeçen sevgi, kardeşinin hakkını arayan sevgi. Mesih’te bulunan sevgi. Ve bize dökülmüş olan sevgi.
Yaptıklarını, konuştuklarını kim unutabilir sevgilim? Hangi karanlık unutturabilir sevgilim? Olmuşları, olanları kim unutturabilir? Korku unutturabilir mi sevgilim? Yaşam mı? Zulüm mü? Dünyanın zevki sefası mı sevgilim? Yoksa ölüm mü unutturacak sevgilim? Hayır, hiçbir karanlık unutturamaz sevgilim.
Ben de sana yazdım aşk mektubunu sevgilim. Bana da ağır oldu bedeli sevgilim. Bunları yazabilmeyi Hisusa borçluyum sevgilim. Onun da hakkını ona verelim sevgilim. Herkesin hakkını herkese geri verelim sevgilim.
Sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından, torunlarından ayrıldın. Burada seni uğurlayanlardan ayrıldın, kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın.
Bu acıyı sadece ben hissetmedim ki, binlerce kişi olay duyulur duyulmaz olay yerine, hiçbir parti, örgütlenme olmadan toplanıverdi. Daha sonra da cenazeye. Yıllar önce Uğur Mumcu'nun kaybından sonra Karlı Sokağa akan binlerce kişi gibi.
İstanbul'un fethi sırasında, şehir ahalisinin "Melekler kadın mı, erkek mi?" konusunu tartıştığı şeklinde muhtemel asılsız bir söylenceye benzer bir şekilde, biz de cenazede atılan sloganları, Hepimiz Ermeni'yiz demenin doğru olup olmadığını, müslüman olmayan birisine rahmet okunup okunamayacağını tartışıyoruz. Kendimizden farklı olana tahammülü çoktan unutmuş bir toplum haline gelerek, negatif milliyetçilik postuna bürünmüş ırkçı bir öfkenin üreteceği bir sonraki kaybın kim olacağı üzerine tahmn oynamaya kadar varmış bu aymazlık daha nereye varacak? Bugün gazetelerde yazdığı gibi, milliyetçi oyları toplamak için yarayı daha çok kaşıyan sağından soluna siyasi partilerimizden hangisi demokrasiden, sivil, özgürlükçü bir gelecekten yana olacak. Cenazedeki onbinlerin oyuna talip olan yok mu?
Avrupa ülkelerinde LePen'ler faşist partiler, yabancı düşmanları toplumun genelinden ayıplanırken, biz bu olanları nasıl olup da algılayabiliyor, gerekçelendirebiliyor, örgüt işi değil canım diye peşin hükümlere varıp, anlayabiliyoruz? En eğitimlilerimiz bile, günlük hayatında en basit bir şaka veya düz bir cümlede, düşmanı tarif için "Ermeni"yi ne kadar pervasızca kullanabiliyor. Rakel Dink'in konuşmasındaki "kimseyi aşağılamayan sevgi" canınızı yakmıyor mu?
Binler, bu kayba sahip çıktı diye "Hepimiz Ermeni'yiz" sloganı birilerinin kanına hemen nasıl dokunuyor? Kanımıza bunca adaletsizlik, bunca haksızlık, bunca kötülük dokunmuyor da, bir slogan nasıl bu kadar dokunuyor?
Gerçekten, biz kimiz? Güçlüden, muzafferden, erkten yana mıyız? Kendimizi güçsüzden, ezilenden, hor görülenden yana hissettiğimiz anlar, sadece memleketin sahte vicdani Yeşilçam filmleri midir?
Kendimizle yüzleşmenin bir vesilesi olarak, Hrant Dink in eşi Rakel Dink’in konuşmasının tam metnini alıyorum buraya. Gelecekte de dönüp dönüp okumak için
----
‘Çutağıma eş olmak bana verildi. Bugün çok acılı ve onurlu olarak buradayım. Ben, çocuklarımı, ailem ve sizler çok acılıyız. Bu sessiz sevgi biraz olsun bize güç katıyor. Kederli bir sevinç yaşatıyor. İncil’den Yuhanna 15:13?te hiç kimsede, insanların dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur der. Sevgili dostlar, bugün bedenimin yarısını, sevgilimi, çocuklarımın babasını, sizin kardeşinizi uğurluyoruz. Sağdakine, soldakine, öndekine, arkadakine rahatsızlık saygısızlık vermeden, sloganlar pankartlar açmadan sessiz bir yürüyüş gerçekleştiriyoruz. Bugün sessizlik ile büyük bir ses yükselteceğiz. Bugün derinliklerin ışığa yükseldiği günün başlangıcıdır.
Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim…
Kardeşlerim,
Onun doğruluğa olan sevgisi, şeffaflığa olan sevgisi, dostuna olan sevgisi onu buraya getirdi. Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü. Diyorlar ki “O büyük bir adamdı.” Size sorarım: "O büyük mü doğdu?" Hayır! O da bizim gibi doğdu. O gökten değildi o da topraktandı. Bizim gibi çürüyen bir beden! Fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı. İnsan kendiliğinden büyük olmaz. İnsanı yaptıkları büyük yapar… Evet o büyük oldu, çünkü büyük düşündü, büyük söyledi. Bugün buraya gelerek hepiniz büyük düşündünüz. Sessizce büyük konuştunuz, siz de büyüksünüz. Bu günle kalmayın bu kadarla yetinmeyin.
O, bugün Türkiye’de milat yaptı sizler de mührü oldunuz. Onunla manşetler, onunla konuşmalar, yasaklar değişti. Onun için dokunulmazlar veya tabular yoktu. Kelamda dediği gibi yüreğinden taştı. Büyük bir bedel ödedi. Bedellerin ödendiği gelecekler Hrantları severek Hrantlara inanarak olur, nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak olmaz. Bu yükseliş karşındakini kendin gibi görerek kendin gibi sayarak, kendin sayarak olur.
Hisusun yardımıyla yarattığı ev cennetinden ayırdılar. Göksel ve ebedi cennete kanat açtırdılar. Gözleri daha yorulmadan, bedeni daha yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doymadan kanat açtırdılar göksel cennete.
Biz de geleceğiz sevgilim. Biz de geleceğiz o eşsiz cennete. Oraya yalnız ve yalnız sevgi girer. İnsanların ve meleklerin dillerinden üstün olan, peygamberlikten üstün olan, bütün sırları bilmekten üstün olan, dağları yerinden oynatacak imandan üstün olan, varını yoğunu sadaka vermekten üstün olan bedenini yakılmaya teslim etmekten daha üstün olan yalnız ve yalnız sevgi girecek o cennete. Orada gerçek sevgi ile bir arada ebedince yaşayacağız. Kimseyi kıskanmayan sevgi, kimsenin malında gözü olmayan sevgi, kimseyi öldürmeyen sevgi, kimseyi aşağılamayan sevgi, kardeşini kendinden üstün tutan sevgi, kendi hakkından vazgeçen sevgi, kardeşinin hakkını arayan sevgi. Mesih’te bulunan sevgi. Ve bize dökülmüş olan sevgi.
Yaptıklarını, konuştuklarını kim unutabilir sevgilim? Hangi karanlık unutturabilir sevgilim? Olmuşları, olanları kim unutturabilir? Korku unutturabilir mi sevgilim? Yaşam mı? Zulüm mü? Dünyanın zevki sefası mı sevgilim? Yoksa ölüm mü unutturacak sevgilim? Hayır, hiçbir karanlık unutturamaz sevgilim.
Ben de sana yazdım aşk mektubunu sevgilim. Bana da ağır oldu bedeli sevgilim. Bunları yazabilmeyi Hisusa borçluyum sevgilim. Onun da hakkını ona verelim sevgilim. Herkesin hakkını herkese geri verelim sevgilim.
Sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından, torunlarından ayrıldın. Burada seni uğurlayanlardan ayrıldın, kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın.
Etiketler: yazi
Devamı