26 Temmuz 2006

Marsilya 2006

Geçtiğimiz Haziran ayında, 5-8 tarihleri arasında Gemalto firmasının düzenlediği bir konferansa katılmak üzere Marsilya'daydım. Bir türlü fırsat bulup yazamamıştım. Bugün Marsilya'daki etkinliğin fotoğrafları elime geçince buraya kaydetmek istedim.

Hem Marsilya'ya daha önce bir kere daha gittiğim, hem de bu seyahatte önceki günler Nice'de kalıp, Cannes ile Monaco arasını kiralık araba ile, ayıptır söylemesi, fır dönmüştüm. İzmir'in Avrupa'lısı olarak hissettiren Nice'i gördükten, her mühendisin yeşillikler içinde çalışmayı hayal edebileceği Sophia Antipolis'te birkaç gün geçirdikten sonra, Marsilya o kadar etkileyici değildi. Ama yine de, içinde ve yakınında plajları olan, fazlerin üzerine kurulmuş, denizle barışık bir liman şehri kimliği ile hoş bir şehirdi.

Etiketler:

Devamı

19 Temmuz 2006

Seminer 2

Bir önceki seminere gelen yüksek talep nedeniyle, ikinci ve şimdilik son defa bir seminer daha düzenliyoruz. Katılmak isteyenler için afişi aşağıda.

Etiketler:

Devamı

9 Temmuz 2006

Bir Tavşanın İntiharı



Etiketler:

Devamı

Hayatın Gerçek Mi?


Bir çok başkaları gibi, Mor ve Ötesi (MVO)'ni Dünya Yalan Söylüyor(DYS) albümü ile keşfedenlerdenim. Bu kadar apolitik bir kuşağa, bu kadar politik mesajlar içeren bir muziği popülerleştirebildiklerine şaşırmış, başta Harun Tekin ve diğer grup üyelerinin katıldıkları açık oturum ve diğer sohbet ortamlarında lafı eğip bükmeden söyleyişleri ile duruşlarının sahte ve içiboş bir duruş olmadığını gördüm. DYS aylarca çaldı evde, arabada. Hatta aylarca arabada başka bir şey dinlemedim, kaset dinlenmekten eskidi. Şarkıların hepsini çok sevdim, bir şarkı bittiğinde başa almak isterken, bir sonraki şarkıyı dinlemekte gecikeceğime üzüldüm ve duyguyu ilk defa yaşadım bir grubu dinlerken.

Bundan sırada bir aydınlanma geldi bana. Grup hakkında bir sürü şey okudum ve ilk albümlerinin bu olmadığını öğrendim (nasıl da kaçırmışım). Bir gün ADA'ya gidip bütün albüm, single vs. ne var ne yok aldım. Evde tapınır gibi, kronolojik sırayla tekrar tekrar dinledim. Bu arada DYS'nin hakimiyeti de devam ediyordu. O nedenle eski albümleri iyi kavradığımı söyleyemem.

DYS'yi hala dinliyorum. Albümdeki her şarkıyla bir ilişkim var. Her birini o kadar çok dinledim ki, hayatımdan bir köşeye, bir anıya, bir ruh haline sindiler. Favorim hangisi sorusunu yanıtlamak çok zor ama "Bir Derdim Var"ın yeri ayrı. EkşiSözlük'te gördüğüm kadarıyla bu konuda yalnız değilim. Kreşendo bir avaz içerisinde giderek bir haykırışa dönen bu şarkıya, bence sıradan bir klip çekmelerine ne kadar bozulduğumu hatırlıyorum.

Bir derdim var artık tutamam içimde / gitsem nereye kadar / kalsam neye yarar / hiç anlatamadım, hiç anlamadılar / herkes neden düşman / unuttuk hepsini, nuhun nefesini / gelme yanıma sen başkasın ben başka / bak bu son perde oyun yok bundan sonra / ışık yok hiçbir şey yok / bir derdim var artık tutamam içimde.

MVÖ'nin bir sonraki albümünü kaygı ile bekliyordum doğrusu. Adın koyamadığım bu kaygının ne olduğunu Hürriyet'ten Ebru Çapa çok iyi tarif etmiş:
"Kimi şarkılarını hiç bıkmadan bir ömür dinleyeceğiniz albümler vardır ama baştan sona, hiçbir şarkısını atlamadan dinlemekten yorulmayacağınız, o derece seveceğiniz bir albümle karşılaşma ihtimaliniz azdır. Dünya Yalan Söylüyor, benim için o albümlerden biridir. Ve yine málûmu ilam olacak ama böyle albümlerden sonraki albümler huzura, ekseri hayalkırıklığı olarak gelir. Öyle ya, adamlar artık olmuştur. Daldan düşme vakti gelmiştir..."

Maşukun kendi kendini aşık etmesi gibi, kendi kendimize müzikal bir aşk geliştirdiğimiz, her aşk gibi idealize edip göklere çıkarttığımız bu grup bir sonraki albümünde bizi hayal kırıklığına uğratırsa, yaşanan düş kırıklığı nasıl geçer. Böyle bir vakda aşkımız bizi aldatmış mı sayılır yoksa, "hiç bir kimsenin o kadar iyi olamayacağı"na dayanan çok bize has en düşük paydada birleşme eğilimimizin doğrulanmasına bir defa daha vesile mi olur? Herkes yeniden iyi bir albüm beklerken, bir kısmımız da bıyık altından kafa üstü çakılmalarını mı beklemektedir, daha tehlikesiz bir ortalamaya yakınsamalarını keyifle seyrederek...

Bu beklentiler ve teoriler içinde iken, DYS'dan iki yıl sonra, beklenen bir sonraki albüm piyasada artık: "Büyük Düşler".

Neyse ki öyle öyle olmadı.



http://sourtimes.org/show.asp?t=buyuk+dusler



http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/4679241.asp?yazarid=100



büyük düşler

nedir ki
zıplarlar
ego tramplenlerinde
kadınsız erkeksiz bir şehvet düşünün
oyundur, oynarlar
bitmiyor işgalleri
ben seni oralardan çekip almadım mı?

bu kadar sert mi
cevabın bana
aşkın öldüğü yerde

bu kadar mert mi
kaosun dili
aç şu kalbini
söyle

hayatın gerçek mi?

nedir ki
yıkarlar
kırılgan rüyamızı
ışıksız ve renksiz mimarlar düşünün
oyundur, oynarlar
bitmesin işgalleri
uzundu sokaklar
yürümek isterdim

gördüm
gördüm
gördüm
büyük düşler gördüm

http://www.mvofan.com/index.php

Etiketler:

Devamı

8 Temmuz 2006

Protest Grafitti

Geçen gün bakın yolda neye rastladım :)



Devamı

7 Temmuz 2006

Burası Neresi?

İstiklal Caddesi'nde aylardır derin bir sefalet hakim. Katılımcı belediyecilik(!) anlayışından olsa gerek, nedendir niçindir anlatmadan, kimsenin büyük bir şikayetinin olmadığı parke taşlarını söküp, sokak cadde bırakmadılar. Bu arada caddenin tek yeşil süsü olan yolun iki tarafındaki irili ufaklı ağaççıkları da kestiler.

Bu konudaki rivayet muhtelif. Kimi diyor güvenlik kameralarına siper oluyordu, kimi diyor, yolun altindaki bir galeri-tünele zarar veriyor diye (?) kesilmiş. Başkana sordular, daha güzel olsun diye kesiyoruz, balkonlara saksı yapacağız diye bence absürd bir yanıt verdi.

Tabii bu boy bir estetik inşaat işi yaparken gerekli inşaat detayı becerisi gösterilemediği için, granitler idare etse de, birleşim noktaları rezalet oldu. Altyapı kapaklarının etrafları, bina köşeleri eski halinden çoook daha kötü oldu. Şimdi granitleri değiştiriyorlar, inşaat lugatında finiş denen bu köşeler, kenarlar, detaylar, bir nebze daha iyi olsa da yine kötü. Ahali de canından bezdi artık. Ana cadde böyleyken, sokaklardaki durumu anlatmak mükün değil. Nasıl kazıp, nasıl doldurulduğunu hatırlayınca, bu kış ve önümüzdeki kışlarda bütün sokaklarda çökmeler olacağını öngörmek işten değil.


Bir de tabii granit mevzusu var. İçine çamurlu su çeken sahte Çin graniti mi, özz be özz, halis muhlis Türrkkk graniti mi? Milliyetçilik her yerden en koyu haliyle üzerimize yağıyor, bir granitimizin Türk olanı eksikti. Bütün bu değişikliğin bence en kötü sonucu da, İstiklal ve sokaklarındaki araç trafiğindeki inanılmaz artış oldu. Geçen gün, arabanın biri İstiklal Caddesi üzerinde HIZ yapıyordu. Katliam olmadıysa, ahalinin ve turist tayfasının çevikliğindendir. Ben kendi hesabıma, İstiklal'deki ağaçları geri istiyorum. Caddenin gölgeye, yeşile ve trafik kesiciye ihtiyacı var.


Saksı çiçeği yapmak için ağacı kesmek lazım mıdır?

Etiketler:

Devamı

Hasret

Doktora bitecek, Deniz rahat edecek. Ne büyük yalan... Son günlerde tekrar tekrar söylediğim gibi, benim rahat edebilmem icin 2 alternatif çözüm var. Ya insan klonlama teknolojisi ya lobotomi, aksi takdirde bu kafayla rahat yüzü görmek mümkün değil. Her canımın istediği işe yetişebilmek için en az 4-5 tane benden olması lazım, veya lobotomi ile beyinin bazı yerlerini aldırıp, saksı çiçeği gibi boş bir ifade ile ot tadında yaşamak. Başka türlü rahat yüzü yok.
Bir çok şey oldu geçti, hangi birini yazayım geriye doğru? Hayatın temposu yazmama olanak vermiyor. Her gün yazabilme lüksü olanlara imreniyorum. Ama yelkenleri indirmek yok, kör topal yazmaya devam. Çünkü az evel, geçen yaz sonu yazdıklarıma bakıp, o günlerde neler düşündüğümü, neler hissettiğimi hatırladım. Kendime gelecek için not bırakmanın ve bunu okuyan herkesle paylaşmanın motivasyonu içerisindeyim. Viva Bloggaaa...

Etiketler:

Devamı