Gerçek Yalanların Türevidir
Dün film DVD'lerine bakarken, elime, izlemek isterken kaçırdığım bir film denk geldi. Antalya'da geçtiğimiz yıl en iyi film seçilerek altın portakala erişen bunu oldukça mütevazı bir bütçe ile yaptığını bildiğimiz "Türev". Hemen aldım, eve geldim ve TV başına kuruldum.
Türev filminin sinopsis'inde şöyle tarif edilmiş: Süreyya, yasamsal sorunlari olmayan, varlikli, egitimli genç ve güzel bir kadindir... birlikte oldugu genç reklam yazari Nazim’la evlenmek ve mutlu bir yasam sürdürmek ister. Ancak, iç dünyasinin ‘marazi vesveseleri’ arasinda savrulan Süreyya, evlenmek üzere oldugu sevgilisi Nazim’in sadık olup olmadıgını ögrenmeye takilmistir...Süreyya, evlenmeden önce bu sorulara bekledigi(!) yanitlari almak, için ... yakin arkadasi Burcu’dan bir istekte bulunur: Burcu, sevgilisi Nazim’a ilgi göstermeli ve hatta onu bastan çikarmak için elinden gelen her seyi yapmalidir. Baslangiçta bu teklife siddetle karsi çikan Burcu (21), Süreyya’nin israrlarina boyun egmek zorunda kalir. Bu arada, butun bunlardan habersiz Nazim'in onerisi ile Burcu'nun bitirme odevi için herkes, evindeki el kamaralarina her gun kendi özel duygu ve düsüncelerini daha sonra Burcu'ya vermek icin itiraf etmektedirler. Filmi kısaca, "evlenme hazırlıkları içinde olduğu sevgilisinin sadakatini test etmek isteyen genç bir kadının, en yakın arkadaşını, sevgilisiyle ilişkiye zorlamasını anlatıyor" diye tarif etmek mümkün, ama film bundan fazlasını içeriyor.
Belirli bir dar çevrenin refah içindeki gençliğinin yaşamındaki bir hikayeyi yansıtan film, özellikle bu kesimin dilinden yazılmış replikleri ve aktüel kamera kullanımı ile hayli gerçek hissi veriyor. Sanki gerçekten böyle bir hikaye yaşanıyor da, birisi de elinde gizli kamera olan biteni çekiyor. Filmin senaryosunu yazan ve yöneten Ulaş İnanç, detaylı bir senaryo çalışması yaptığını söylese de, özellikle diyaloglarda, pek çok yerde, oyuncularla birlikte doğaçlama metodlarını sıklıkla kullanmış gibi görünüyor. Bu da filmin gerçeklik duygusuna önemli katkıda bulunuyor. Her ne kadar, Nazım'ın çapkın ama hafif kazma arkadaşını oynayan Tuğra Kaftancıoğlu bazı sahnelerde doğaçlama problemi mi yaşıyor, yoksa karakterin niteliği mi role yansıyor bilemiyorum.
Ulaş İnanç, Türk sineması ve kültürü içinde gerçekçiliğin bir akım haline gelmediğini söyleyerek, bu filmde, alışık olmadığımız bir gerçekçi ve samimi perspektif tutmaya çalıştıklarını söylüyor. Daha önce, özgür sinema yazısında da belirttiğim gibi, dijital teknolojinin nimetleri sayesinde, "belli bir samimiyet, dürüstlük, felsefi, ahlaki, psikolojik anlamda belli bir derinlik" içeren "bir kamera ve iki oyuncuyla evrensel bir şey"ler yapmanın mümkün olduğunu söylüyor bir söyleşisinde. Türk sinema sanatında, bu tür bireysel ve özgür denemelerin artması ile ticari yaklaşımların törpüleneceğini ve İran sineması kadar kuvvetli olmaya yönelebileceğini söylüyor. Gerçekten de, son yıllarda İF film festivalinde gördüğüm İran filmlerini hatırladıkça, katılmamak mümkün değil.
Türev filmini çok mu beğendim? Hayır. Zaten bu güne kadar alışık olmadığımız bir tarzın ürünü olan bu filmi, tek görüşte çok beğenmek çok da mümkün değil. Filmin doğal ve gerçekçi yaklaşımını sevdim ama ilişkilendirildiği dogma akımından kaynaklanan kamerayı aktüel kullanmak ve sabitlememek seçiminden zaman zaman filmin beni tuttuğunu söylemeliyim. Filmdeki karakterlerin tek yönlü tiplemeler olması eleştirilebilir ancak ben bunun yönetmenin, filme konu olan gençlik kesiminin hayatına dair bir gözlem ve eleştirisi olduğunu düşünüyorum.
Meraklısı için, ticari olmayan özgür sinemanın kurallı(?) manifestosunu içeren dogma (dogme) akımının web sitesi burada, akımla ilgili detaylı bilgi için ilgili Wikipedia sayfası burada.
Türev filminin sinopsis'inde şöyle tarif edilmiş: Süreyya, yasamsal sorunlari olmayan, varlikli, egitimli genç ve güzel bir kadindir... birlikte oldugu genç reklam yazari Nazim’la evlenmek ve mutlu bir yasam sürdürmek ister. Ancak, iç dünyasinin ‘marazi vesveseleri’ arasinda savrulan Süreyya, evlenmek üzere oldugu sevgilisi Nazim’in sadık olup olmadıgını ögrenmeye takilmistir...Süreyya, evlenmeden önce bu sorulara bekledigi(!) yanitlari almak, için ... yakin arkadasi Burcu’dan bir istekte bulunur: Burcu, sevgilisi Nazim’a ilgi göstermeli ve hatta onu bastan çikarmak için elinden gelen her seyi yapmalidir. Baslangiçta bu teklife siddetle karsi çikan Burcu (21), Süreyya’nin israrlarina boyun egmek zorunda kalir. Bu arada, butun bunlardan habersiz Nazim'in onerisi ile Burcu'nun bitirme odevi için herkes, evindeki el kamaralarina her gun kendi özel duygu ve düsüncelerini daha sonra Burcu'ya vermek icin itiraf etmektedirler. Filmi kısaca, "evlenme hazırlıkları içinde olduğu sevgilisinin sadakatini test etmek isteyen genç bir kadının, en yakın arkadaşını, sevgilisiyle ilişkiye zorlamasını anlatıyor" diye tarif etmek mümkün, ama film bundan fazlasını içeriyor.
Belirli bir dar çevrenin refah içindeki gençliğinin yaşamındaki bir hikayeyi yansıtan film, özellikle bu kesimin dilinden yazılmış replikleri ve aktüel kamera kullanımı ile hayli gerçek hissi veriyor. Sanki gerçekten böyle bir hikaye yaşanıyor da, birisi de elinde gizli kamera olan biteni çekiyor. Filmin senaryosunu yazan ve yöneten Ulaş İnanç, detaylı bir senaryo çalışması yaptığını söylese de, özellikle diyaloglarda, pek çok yerde, oyuncularla birlikte doğaçlama metodlarını sıklıkla kullanmış gibi görünüyor. Bu da filmin gerçeklik duygusuna önemli katkıda bulunuyor. Her ne kadar, Nazım'ın çapkın ama hafif kazma arkadaşını oynayan Tuğra Kaftancıoğlu bazı sahnelerde doğaçlama problemi mi yaşıyor, yoksa karakterin niteliği mi role yansıyor bilemiyorum.
Ulaş İnanç, Türk sineması ve kültürü içinde gerçekçiliğin bir akım haline gelmediğini söyleyerek, bu filmde, alışık olmadığımız bir gerçekçi ve samimi perspektif tutmaya çalıştıklarını söylüyor. Daha önce, özgür sinema yazısında da belirttiğim gibi, dijital teknolojinin nimetleri sayesinde, "belli bir samimiyet, dürüstlük, felsefi, ahlaki, psikolojik anlamda belli bir derinlik" içeren "bir kamera ve iki oyuncuyla evrensel bir şey"ler yapmanın mümkün olduğunu söylüyor bir söyleşisinde. Türk sinema sanatında, bu tür bireysel ve özgür denemelerin artması ile ticari yaklaşımların törpüleneceğini ve İran sineması kadar kuvvetli olmaya yönelebileceğini söylüyor. Gerçekten de, son yıllarda İF film festivalinde gördüğüm İran filmlerini hatırladıkça, katılmamak mümkün değil.
Türev filmini çok mu beğendim? Hayır. Zaten bu güne kadar alışık olmadığımız bir tarzın ürünü olan bu filmi, tek görüşte çok beğenmek çok da mümkün değil. Filmin doğal ve gerçekçi yaklaşımını sevdim ama ilişkilendirildiği dogma akımından kaynaklanan kamerayı aktüel kullanmak ve sabitlememek seçiminden zaman zaman filmin beni tuttuğunu söylemeliyim. Filmdeki karakterlerin tek yönlü tiplemeler olması eleştirilebilir ancak ben bunun yönetmenin, filme konu olan gençlik kesiminin hayatına dair bir gözlem ve eleştirisi olduğunu düşünüyorum.
Meraklısı için, ticari olmayan özgür sinemanın kurallı(?) manifestosunu içeren dogma (dogme) akımının web sitesi burada, akımla ilgili detaylı bilgi için ilgili Wikipedia sayfası burada.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa