12 Şubat 2006

Ray

Uzun zamandır rafları bekleyen, merak edilip alınmış ama seyredilememiş DVD'ler seyredilecek. Kendime akşamüstü bir pizza söyleyip, TV'nin karşısında geçtim ve Ray'i seyrettim. Geçen sezonun olay yaratan filmi, pek çok dalda aday gösterildiği Oskar'lardan sadece en iyi aktör ve en iyi muzik mix oskarlarını almıştı. Vakit ayırdık, izledik, Akademi haklıymış. Film, en iyi film oskarını alabilecek bir film zaten değilmiş. Ama Jamie Foxx'un oyunculuğu ve muzikler gerçekten harika. Foxx, sadece piyanist olmasının avantajını kullanmakla kalmamış, aynı zamanda Charles gibi görünmeyi ve davranmayı da başararak adeta 'Ray Charles' olmuş. Sadece Jamie Foxx'u değil aynı zamanda Charles'ın karısı Della'yı oynayan Kerry Washington ve Charles'ın sevgililerinden Margie'yi oynayan Regina King'in oyunculuklarını da oldukça beğendim.

Film, muhtemelen bildiğiniz gibi, soul muziğin öncüsü Ray Charles'in hayatı ve özellikle problemli yılları ile ilgili. Film Ray Charles'ın fakir çocukluk yıllarından, dünya çapında üne kavuştuğu yıllara kadar devam ediyor ve sanatçının başarı içinde ve uyuşturucusuz geçen son 40 yılını içermiyor ancak filmin sonunda geçen bir özetle hayatının o kısmından da haberdar oluyoruz. Film boyunca Ray Charles'ın kadınlara düşkünlüğü, karısı ve çocukları ile olan problemli ilişkisi ve uyuşturucu bağımlılığını, zaman zaman çocukluğunun kritik zamanlarına geri dönerek izliyoruz. Çocukken yaşanan bir kaza sonucu kardeşinin ölümünden kendisini sorumlu tuttuğunu filmde bir süre geçtikten sonra anlıyoruz ancak, açıkçası sonlarında nasıl olup da, akıl hastanesinde tedavi altındayken, herhangi bir psikoterapi desteği bile olmadan kendi kendine çözdüğünü ve rüyasında annesinin sen sorumlu değilsin dediğini ve yıllarını zindan eden bu suçluluk duygusunun nasıl birden geçtiğini ve buna bağlı olarak eroin bağımlılığından kurtulduğunu anlamadım. İki saatten uzun süren bir film için, biraz ani ve kolay bir son olmuş.

Ayrıca, pek çok liste başı şarkısını bu dönemde yaptığını gösteren film, aynı zamanda hayatının kalan kısmını atlayarak, uyuşturucu bağımlılığının bitişi ile yaratıcılığının bittiği hissini de yaratma tehlikesi ile karşılaşıyor. 40 yıl daha başarılı oldu derken, Charles'ın yaratıcılığının devam ettiğini de gösterebilseler güzel olurdu.

Filmin biraz gereğinden fazla uzun olduğunu düşünüyorum. Özellikle filmin ortalarındaki bazı kayıt ve konser sahneleri, muzikal zenginlik dışında dramatik olarak filme bir şey katmıyor ve bir ara filmin temposu o kadar düşüyor ki, muhteşem müziklere rağmen ister istemez sıkılıyorsunuz. Üstelik o kadar iyi oyunculuğa ve iki saati geçen filme rağmen, Ray Charles'ın aklından geçenleri de anladığımızı söyleyemeyeceğim.

Filmden bana ne kaldı? Ray Charles'ın R&B ve soul'u bir araya getiren şarkılarını hatta country şarkılarını, albumlerini edinme kararı kaldı. Kulağımın pası silindi, iyi tempo tuttum. Bana bir hikaye anlattı, ama hayata dair pek de fazla soru sordurmadı, senaryodaki açıklara dair her sorumu da yanıtlamadı, beni alıp başka bir dünyanın içine götürmedi. Akademi'nin takdirini bu defa tuttum doğrusu.

1 Yorum:

Blogger Unknown dedi ki...

Bu tarz filmler oscar mevzusunda zaten bir adım önde oluyolar ekseriyetle(biyografik yani) ki ray hakkaten güzel bi' filmdi örneğin the aviator ile karşılaştırılınca.
bi' de ray charles da az çakal değilmiş her yola sapmış dönem dönem.(asıl benim hayran kaldığım bunların gayet açık anlatımı oldu)

3:48 ÖÖ  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa