İnanamıyorum Gerçekten Bitiyor Galiba
Yıllardır zorlu bir yolda, zaman zaman düşe kalka yürüyorum ve başlangıçta ne menem bir işe kalkıştıgımın tam farkında olmadan başladığım doktora yolculuğumu bitirmeye yaklaştım. Tek kelimeyle "inanamıyorum". 2000 yılında başladım. Yaklaşık 5.5 yıldır devam eden bir süreçten bahsediyorum. Bu gün okulda tez savunmamın taslağı üzerinden geçtik tez hocalarımla. Pazartesi günü de juriye gireceğim. Böylece, 1992 yılında ODTÜ'de mühendislik eğitimi öncesinde hazırlığa giderek başlayan süreç, yıllar ve sayısız dersler ardından bir sona geldi. Bir BS, 2 MS diplomasından sonra Ph.D. ile kapanışı yapıyoruz. Böyle söyleyince, biliyorum çok "inek" duruyor.
Doktora en zor akademik derece derler. Doğruymuş. Sadece zor olsun diye zor olan bir süreç değil elbette. Nasıl tıp doktorları, insan hayatıyla uğraştıkları için uzun ve zorlu bir eğitim ve dayanıklılık sürecinden geçiyorlarsa, akademisyenlikte öyle bir şey. Daha önce, üniversite dışında çalıştıgım işlerde pek çok eğitim verdim. Örneğin bilgi güvenliği alanında, eğitmen olarak para verilerek gelinen pek çok eğitim sınıfım oldu geçmişte. Ama üniversitede bir meslek insanının yetişmesi sırasında onun dünyaya, yaşamına ve işine bakışını yani hayatını etkileyebilmek, insanlığın ortak bilgisine bir damla katkıda bulunmaya çalışmak oldukça önemli bir iş. Sürecin bu kadar zorlu olması, bana bu açıdan çok anlaşılabilir ve doğru geliyor.
Doktora çalışmasını tamamlamakta olduğum Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi'ndeki İşletme - Organizasyon Çalışmaları doktora programına başvururken, program hakkında pek bir bilgim yoktu. Teknoloji sektöründe bir çok projede çalışmış ve pek çok sıkıntı gözlemiştim. İyi mühendisler olarak yaptığımız mükemmel tasarımların, örgütsel bir ortama gelince neden sarpa sardığını anlamak istiyordum.
Master tezi sırasında bir teknolojinin performansının nasıl ölçülebileceği ile ilgili çalışıp, mühendis kimliğimle performans probleminden hırsımı almıştım. Bu sefer derdim anlayıp daha iyi işleyecek sistemler kurmak vs. değildi. Hayatın karmaşıklığı karşısında, meseleyi farklı boyutları ve farklı seviyelerinde kendimce gerçekten ANLAMAK istiyordum. Şansıma, çok saygı ve sevgi duyduğum bir hocamın, üniversite'deki simülasyon hocam Meltem Denizel'in izinden gidip, sırf o Türkiye'ye geri döndü ve Sabancı'da başladı diye ve Sabancı tam da o sene bir doktora programı açıyor diye üzerine atladığım program, tam istediğim gibi bir şey çıkmıştı. Muhakkak çok şanslıyım.
İstesem rahatlıkla yurt dışında bir doktora programına girip tamamlayabilirdim ama yapmadım. Birincisi, ben çok "buralıyım". Türkiye'de olmaktan, buranın dertlerinden sıkıntılarından güzelliklerinden keyiflerinden bir bütün olarak acayip memnunum. Bazen karamsarlık bir bulut gibi bizi sarsa da, bir kaç hafta yurt dışında kaldım mı, nefesim kesiliyor, sıkılıyorum. Biraz bu nedenle, burada kalmayı seçerek kendimce güzeli seçtim sanırım. Türkiye'deki çevremden, arkadaşlarımdan, aileme yakın olmaktan memnun olduğum için önce Türkiye'deki programları gözden geçirdim ve şimdi yolun önemli bir durağında, bu kararımdan çok memnunum.
Memnun olmamın bir kaç sebebi var. En önemlisi, Sabancı'daki Yönetim Bilimleri fakültesi'ndeki doktora programının bence kalite itibariyle Amerika'daki en iyi programlardan farkı olmayan bir ciddiyet, derinlik ve içerikte olduğunu düşünüyorum. Yıllardır, ABD'den gelen doktora öğrencileri ile tanışıp, konferanslarda karşılaşıp, akademik dünyayı öğrendikçe bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sabancı Yönetim Bilimleri'ndeki doktora programı, muhtemel Türkiye ortalamasının çok üzerinde, dünya ile aşık atabilecek kalitede bir program.
İkinci bir memnuniyet konusu, Türkiye'nin lokasyonundan kaynaklanıyor. Bizim alanda, kabaca Avrupa ve Amerika birbiriyle ilişkili ama iki ayrı gelenek odağı diyebiliriz. Her ne kadar akademik Avrupa'nın zamanla Amerikalılaşması sürecini adım adım görüyorsak da, her iki odak halen bir çok açıdan farklılar. Türkiye'nin bu odakların periferinde bulunması ve her iki odaktan da etkileniyor olmasının, her iki odağı da dışarıdan görüp, karşılaştırabilme, daha iyi anlayabilme olanağı sağladığına inanıyorum. Sabancı yerine ABD veya Avrupa'da bir doktora yapsaydım, diğer ekolün gerçeklerinden, şeklinden şemalinden habersiz olabilirdim. Balık suyu bilmezmiş hesabı. Bu anlamda, Türkiye'deki iyi bir doktora programının, idealist bir tavırla, dünya hakkında daha öğretici olabileceğini düşünüyorum.
Üçüncü sebebim, yine Sabancı Yönetim Bilimleri'nin yapısı ile ilgili. Sabancı Üniversitesi bazılarınızın muhtemelen bileceği gibi zor bir iş yapmaya kalktı ve farklı bir üniversite olmaya çalışıyor. Bunu da başka girişimlerin yanı sıra disiplinler arası duvarları kaldırarak, bölümler yerine fakültelerde örgütleyerek yapmaya çalışıyor. Bitirmekte olduğum programda hiçbir şey öğrenmediysem de, bir örgütün çıkıp da genel kabul görmüş, kurumsallaşmış yapıların dışında bir şey yapmasının ne kadar zor bir şey olduğunu gördüm. Dolayısıyla yapısal faktörler, muhakkak ki Sabancı'yı diğer üniversitelere benzemeye zorluyor. Ama en azından benim örneğimde, bu interdisipliner çalışma mayasının tuttuğunu söyleyebilirim. Tezimi birbirinden çok farklı işler yapan iki adet çok yetenekli akademisyenin ortak danışmanlığında yaptım. Sosyal teori ve politik çalışmalar hususunda çalışan, sosyoloji doktoralı bir akademisyen ile (Ahmet Öncü), "operations management", çizelgeleme ve matematiksel modelleme konusuna aşık bir başka akademisyen (Meltem Denizel), benim tezim için ortak çalışmayı kabul ettiler ve yıllardır benimle örgüt seviyesinde teknoloji fenomenini teknik ve sosyal yanlarını benimle beraber inceleyip bana bu zorlu yolda yol gösterdiler. Sadece Türkiye'de değil dünyada başka bir üniversitede böyle bir doktora danışmanlığı takımının kurulup işleyeceğini ve interdisipliner bir tezin bu şekilde destekleneceğini düşünmem mümkün değil. Tam çalışmak istediğim şeyi çalıştım ve bunu tez danışmanlarım ve Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi'ne borçluyum. Daha ne isterim?
Yani aslında ne öğreniyorsanız süreçte öğreniyorsunuz. Sonucun elbette büyük bir önemi var. Ama son 5.5 yılın başındaki ben ile şimdiki ben arasında yaşadığım sürece bağlı olarak kendimde DAĞLAR kadar fark hissediyorum. Tabii biraz yıprandım ve muhakkak yaşlandım. Tezin ortalarında silkinip aldığım kiloların hepsini veren bir diyet yapmasaydım, şimdi zaten bir tanker ebadında olabilirdim. Her diyette olduğu gibi, tezin sonlarına doğru ölçüyü yine kaçırdığım, depresif anlarda, tıkınmaya kapıldığım için gidenlerin bir kısmı geri geldi. Ama şu juri ve sonrasında yapacağım muhtemel düzeltme ve düzenlemeler bir bitsin, ben onları yine kovalamasını bilirim :)
Doktora en zor akademik derece derler. Doğruymuş. Sadece zor olsun diye zor olan bir süreç değil elbette. Nasıl tıp doktorları, insan hayatıyla uğraştıkları için uzun ve zorlu bir eğitim ve dayanıklılık sürecinden geçiyorlarsa, akademisyenlikte öyle bir şey. Daha önce, üniversite dışında çalıştıgım işlerde pek çok eğitim verdim. Örneğin bilgi güvenliği alanında, eğitmen olarak para verilerek gelinen pek çok eğitim sınıfım oldu geçmişte. Ama üniversitede bir meslek insanının yetişmesi sırasında onun dünyaya, yaşamına ve işine bakışını yani hayatını etkileyebilmek, insanlığın ortak bilgisine bir damla katkıda bulunmaya çalışmak oldukça önemli bir iş. Sürecin bu kadar zorlu olması, bana bu açıdan çok anlaşılabilir ve doğru geliyor.
Doktora çalışmasını tamamlamakta olduğum Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi'ndeki İşletme - Organizasyon Çalışmaları doktora programına başvururken, program hakkında pek bir bilgim yoktu. Teknoloji sektöründe bir çok projede çalışmış ve pek çok sıkıntı gözlemiştim. İyi mühendisler olarak yaptığımız mükemmel tasarımların, örgütsel bir ortama gelince neden sarpa sardığını anlamak istiyordum.
Master tezi sırasında bir teknolojinin performansının nasıl ölçülebileceği ile ilgili çalışıp, mühendis kimliğimle performans probleminden hırsımı almıştım. Bu sefer derdim anlayıp daha iyi işleyecek sistemler kurmak vs. değildi. Hayatın karmaşıklığı karşısında, meseleyi farklı boyutları ve farklı seviyelerinde kendimce gerçekten ANLAMAK istiyordum. Şansıma, çok saygı ve sevgi duyduğum bir hocamın, üniversite'deki simülasyon hocam Meltem Denizel'in izinden gidip, sırf o Türkiye'ye geri döndü ve Sabancı'da başladı diye ve Sabancı tam da o sene bir doktora programı açıyor diye üzerine atladığım program, tam istediğim gibi bir şey çıkmıştı. Muhakkak çok şanslıyım.
İstesem rahatlıkla yurt dışında bir doktora programına girip tamamlayabilirdim ama yapmadım. Birincisi, ben çok "buralıyım". Türkiye'de olmaktan, buranın dertlerinden sıkıntılarından güzelliklerinden keyiflerinden bir bütün olarak acayip memnunum. Bazen karamsarlık bir bulut gibi bizi sarsa da, bir kaç hafta yurt dışında kaldım mı, nefesim kesiliyor, sıkılıyorum. Biraz bu nedenle, burada kalmayı seçerek kendimce güzeli seçtim sanırım. Türkiye'deki çevremden, arkadaşlarımdan, aileme yakın olmaktan memnun olduğum için önce Türkiye'deki programları gözden geçirdim ve şimdi yolun önemli bir durağında, bu kararımdan çok memnunum.
Memnun olmamın bir kaç sebebi var. En önemlisi, Sabancı'daki Yönetim Bilimleri fakültesi'ndeki doktora programının bence kalite itibariyle Amerika'daki en iyi programlardan farkı olmayan bir ciddiyet, derinlik ve içerikte olduğunu düşünüyorum. Yıllardır, ABD'den gelen doktora öğrencileri ile tanışıp, konferanslarda karşılaşıp, akademik dünyayı öğrendikçe bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sabancı Yönetim Bilimleri'ndeki doktora programı, muhtemel Türkiye ortalamasının çok üzerinde, dünya ile aşık atabilecek kalitede bir program.
İkinci bir memnuniyet konusu, Türkiye'nin lokasyonundan kaynaklanıyor. Bizim alanda, kabaca Avrupa ve Amerika birbiriyle ilişkili ama iki ayrı gelenek odağı diyebiliriz. Her ne kadar akademik Avrupa'nın zamanla Amerikalılaşması sürecini adım adım görüyorsak da, her iki odak halen bir çok açıdan farklılar. Türkiye'nin bu odakların periferinde bulunması ve her iki odaktan da etkileniyor olmasının, her iki odağı da dışarıdan görüp, karşılaştırabilme, daha iyi anlayabilme olanağı sağladığına inanıyorum. Sabancı yerine ABD veya Avrupa'da bir doktora yapsaydım, diğer ekolün gerçeklerinden, şeklinden şemalinden habersiz olabilirdim. Balık suyu bilmezmiş hesabı. Bu anlamda, Türkiye'deki iyi bir doktora programının, idealist bir tavırla, dünya hakkında daha öğretici olabileceğini düşünüyorum.
Üçüncü sebebim, yine Sabancı Yönetim Bilimleri'nin yapısı ile ilgili. Sabancı Üniversitesi bazılarınızın muhtemelen bileceği gibi zor bir iş yapmaya kalktı ve farklı bir üniversite olmaya çalışıyor. Bunu da başka girişimlerin yanı sıra disiplinler arası duvarları kaldırarak, bölümler yerine fakültelerde örgütleyerek yapmaya çalışıyor. Bitirmekte olduğum programda hiçbir şey öğrenmediysem de, bir örgütün çıkıp da genel kabul görmüş, kurumsallaşmış yapıların dışında bir şey yapmasının ne kadar zor bir şey olduğunu gördüm. Dolayısıyla yapısal faktörler, muhakkak ki Sabancı'yı diğer üniversitelere benzemeye zorluyor. Ama en azından benim örneğimde, bu interdisipliner çalışma mayasının tuttuğunu söyleyebilirim. Tezimi birbirinden çok farklı işler yapan iki adet çok yetenekli akademisyenin ortak danışmanlığında yaptım. Sosyal teori ve politik çalışmalar hususunda çalışan, sosyoloji doktoralı bir akademisyen ile (Ahmet Öncü), "operations management", çizelgeleme ve matematiksel modelleme konusuna aşık bir başka akademisyen (Meltem Denizel), benim tezim için ortak çalışmayı kabul ettiler ve yıllardır benimle örgüt seviyesinde teknoloji fenomenini teknik ve sosyal yanlarını benimle beraber inceleyip bana bu zorlu yolda yol gösterdiler. Sadece Türkiye'de değil dünyada başka bir üniversitede böyle bir doktora danışmanlığı takımının kurulup işleyeceğini ve interdisipliner bir tezin bu şekilde destekleneceğini düşünmem mümkün değil. Tam çalışmak istediğim şeyi çalıştım ve bunu tez danışmanlarım ve Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi'ne borçluyum. Daha ne isterim?
Yani aslında ne öğreniyorsanız süreçte öğreniyorsunuz. Sonucun elbette büyük bir önemi var. Ama son 5.5 yılın başındaki ben ile şimdiki ben arasında yaşadığım sürece bağlı olarak kendimde DAĞLAR kadar fark hissediyorum. Tabii biraz yıprandım ve muhakkak yaşlandım. Tezin ortalarında silkinip aldığım kiloların hepsini veren bir diyet yapmasaydım, şimdi zaten bir tanker ebadında olabilirdim. Her diyette olduğu gibi, tezin sonlarına doğru ölçüyü yine kaçırdığım, depresif anlarda, tıkınmaya kapıldığım için gidenlerin bir kısmı geri geldi. Ama şu juri ve sonrasında yapacağım muhtemel düzeltme ve düzenlemeler bir bitsin, ben onları yine kovalamasını bilirim :)
3 Yorum:
hayirli olsun, zor gorunse de insanin istahi kabariyo bunlari okuyunca..
Deniz,
Simdiden gecmis olsun...Bir onceki yorumdan da goruldugu uzere; ODTU Endustri Muhendisligi ve ozellikle Verimlilik Toplulugu'nun genc dimalarina yol gosterip, ilham vermeye devam ediyorsun...
Doktorabasvurularininsonucunubekleyen Ongun
Deniz, gerçekten zor bir süreç gibi görünüyor. Seni tanıdığımdan beri bu süreci yaşıyorsun. Herşey gönlünce olsun, doktoran hayırlı olsun.
Ersegün.
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa