25 Aralık 2005

İzmir'le Alıp Verilemeyen Nedir?

Bir İzmir'li olarak, her İzmir'li gibi İzmir'i önemserim. Hatta canım 35.5'um Karşıyaka'mı daha da önemserim, birçok Karşıyakalı gibi. İl olma modası son sürat devam ederken, Karşıyaka Ticaret Odası, il olmak istiyoruz diye kampanya açmıştı. O kadar yani.

Hatırlayamadığım bir yerlerde, Cumhuriyet projesi, Anadolu şehirlerini İzmir gibi yapmak projesidir gibisinden bir cümle okumuştum. Burada vurgu İzmir gibi kendine ait bir kimliği olan, yerel kültürünü geliştirmiş, daha açık ve daha modern olmak anlamı taşıyor. Şehirlerimiz, büyükşehirleri bir yana koyarsak, hatta hadi onları da dahil edelim, ne kadar birbirine benziyorlar. Şehirlerin kendilerine ait bir kişilik geliştirebilmeleri, kendilerini dokuyabilmeleri için İzmir bir model olabilir mi?

1980 sonrası gelen ikinci göç dalgası ile İzmir en fazla göç alan şehirlerden biri olmuşsa da, yine de kendi kimliğini ve zihniyetini, olumlu ve olumsuz yanlarıyla koruyabilmiştir. Olumsuz derken, İzmir'deki sermaye sahiplerinin, işverenlerinin, diğer illere, örneğin İstanbul'a göre tembelliğini kastediyorum. Bir yerlerde, İZmir elitinin bu tembelliğini, Çeşme'nin varlığına bağlayan bir yazı okumuştum. Sıcak mevsimlerde, İzmir'de iş haftası 3 gündür zira. Pazartesi, Çeşme'den geri dönüş ve şehire adaptasyon, Cuma'da Çeşme'ye gidişe hazırlıkla geçer çünkü.

İzmir dışarıya beyin göçü veren bir şehirdir, çünkü İzmir'in çocukları gerek İzmir'deki gerek diğer şehirlerdeki üniversitelerde eğitildikten sonra, İzmir'de çok zorlukla istihdam imkanı bulurlar. İzmir'de birçok iyi üniversite de bulunduğu için, işgücü arzı da hayli fazladır, dolayısıyla ücretler de düşük.

İzmir'in olumsuz yanları diyince benim aklıma bunlar geliyor. Son günlerde bir kere daha anladık ki, siyasi erkanımızın bir kısmı olmak üzere halkımızın bir bölümü İzmir denince "Gavurluk" anlıyor. Bakın Ece Temelkuran, Milliyet'teki yazısında ne diyor?

***
İzmir 'gâvurdur'! 'Gâvur' kalacak! - Ece Temelkuran

Başbakan İzmir'e gitti. Duymayan vardır, tekrar edeyim, şöyle dedi:
"İzmir'in üzerindeki o zaman zaman yakıştırılan bazı ifadeler vardır ya... Bu ifadelerin olmadığı görülecektir. Çünkü İzmir'in aslı bu değildir. O yakıştırmalar değildir. İnşallah bu yakıştırmaları da ilk seçimde silip atacaktır üzerinden. Ben buna inanıyorum."

Başbakan, belki reddedecektir ama, anlaşılan "gâvur İzmir" yakıştırmasından söz ediyor. En azından bu cümleleri herkes böyle anladı. İzmirli siyasetçiler bu yüzden tepki gösterip "Hayır, İzmir gâvur değildir" şeklinde konuştular.

Bendeniz ise Başbakan'ın imasını görüp alıp kabul edip cevap veriyorum bir İzmirli olarak:

Evet, İzmir biraz 'gâvurdur', mümkünse hep biraz 'gâvur' kalacaktır!

İzmir ne değildir?

İzmir, kızların sinemaya gittikleri ya da âşık oldukları için öldürüldükleri, bunun için bir de gidip "Dinen caizdir" raporu alınan şehirler gibi olmayacaktır...
Ramazanda oruç tutmayanları aç bırakmayacak, "niyetli" olmayanları dövmeyecektir...
Şehir çıkışlarına "iki yüzlülük otelleri" kurup erkeklerin 'günahlarını' şehrin dışına taşıyıp sonra da cumaya gitmeyecektir...

İzmir'de hiçbir zaman "Bir erkeğin dinen kaç kadına sahip olması caizdir?" meselesi konuşulmayacaktır...

Üniversite rektörlerinin kapkaççılardan, tecavüzcülerden beter muameleye tabi tutulmasına izin vermeyecektir...

Kızların motosiklete binince ölümle tehdit edildiği yerlerden biri olmayacaktır...
Kordon'da içtiği rakı için "Günah benim kime ne!" diyerek, bir kez daha kadeh tokuşturacaktır...

Ve daha bir sürü şey...
İzmir nedir?

O topraklardan nice tanrılar geçti. Geçip giderken uygarlıklar İzmir'den, "kordonlu" bir şehir neyi sindirdiyse içine onları bıraktılar arkalarında.
Bir bünyesi var bu şehrin; rakının yanında gitmeyeni hiç kaldırmadı. Efkârlı bir gecenin, zeytinyağlı domates-biberin, kehribar üzümden yapılan şarabın, bereketli kadınlar gibi açılan incirin beğenmediği hiçbir şey kalamadı İzmir'de.

Balkonları yıkadıkça pembeleşen topuklarıyla kadınların şen kahkahalarını kısan ne varsa hiçbir iz bırakmadan gitti o şehirden. O kadınların yazları o ferah feza balkonlarda oturup eteklerini yelleye yelleye yaptıkları iyi niyetli dedikoduları azaltan ne varsa geçti bitti İzmir'de.

Çabuk efelenen, sonra çok çabuk barışan neşeli erkeklerin gönlünü daraltanların hepsi Hasan Tahsin'in bir kurşununa kurban gitti Körfez'de. Deniz gibi dalgalı kızların aklını, hayalini örten ne varsa Kemeraltı'nın dehlizlerinde bir daha bulunmamak üzere yitti.

Liseyi kırıp Pasaport'a kendini dar atmış kızlı oğlanlı grupların ilk aşklarının tadını kaçıran ne varsa dalgalarla çarpıp iskeleye parçalandı. Zeytin ağaçlarının gölgesinde kurulmuş, bin yıldır tadı hiç bozulmamış felsefe kuramlarını yok sayan ne varsa Asansör'ün balkonundan uçup düştü asfalta.

Çingenelerin sokak düğünlerinin neşesini kaçıranların adları, Karşıyaka-Göztepe maçlarının gürültüsüne gitti, duyulmadı bir daha.

Karantinalı Despina'nın içini sıkan adamlar Kadife Kale'den yuvarlandı, 1. Kordon'da içilen keyif kahvelerinin telvesine saplanıp kaldı.

İlk seçimlerde inşallah İzmir bu "gâvurluklarının" tamamını tutacaktır aklında!

Kaynak:
21/12/2005 Milliyet Gazetesi

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa