Açıkgünlük Ne Ola Ki?
Bu blog lafına da bir Türkçe karşılık bulmak lazım. Blog kelimesi ingilzce "web log" olarak açıklandığına göre biz de ağgünlüğü diyebilir miyiz acaba? "Ağ" kelime olarak hem "network" hem "web"in karşılığı olarak kullanılıyor. "Web" vurgusu işin ağ üzerinde olmasından çok herkese açık olmasını karşılıyor diye düşünüyorum. "Logging" kelimesi için de birçok Türkçe dokümanda "günlükleme" ifadesi ile karşılaştım. O nedenle, belki de açıkgünlük, en güzel Türkçe karşılık olabilir. Ben de bundan sonra blog karşılığı olarak açıkgünlük kelimesini kullanmayı düşünüyorum. Bakalım, önce kendimi alıştırabilecek miyim?
Aslında bu açıkgünlük işi benim yaptıgım gibi yapılmıyor çoğu kimse tarafından, ama olsun, zaten doğası gereği bence bu işin bir kuralı da yok. Açıkgünlük yazan pek çok insan, günlük deneyimlerini günü gününe yazıyor. Oysa ben açıkgülüğüme daha düzensiz yazabiliyorum gördüğünüz gibi. Bazen haftalarca bir şey yazamıyorum, sonra üst üste birkaç gün, kısa kısa da olsa birşeyler yazmaya, eklemeye fırsatım oluyor.
Dün, çok saygı duydum bir abim ile Internet üzerinde açıkgünlük meselesini tartışma imkanı bulduk. Kavramı tartışırken ben onun yönelttiği soruları daha varoluşsal sorular olarak algıladığım için kendimce "nedir, ne değildir" sorusuna yanıt vermeye çalıştıgımı sonradan farkettim. Oysa ki daha sonra kavradığım üzere onun sorusu aslında giderek genişleyen bu bilgi okyanusunda bilgiye ulaşabilmek ve kasten yerleştirilmiş veya oluşmuş hatalı bilgiden kendimizi koruyarak bir öğrenmenin nasıl gerçekleşebileceği üzerine. Tabii ilk grup soru, cevap vermesi görece kolay sorularken, ikinci soru grubu, altından kalkması pek kolay olmayan bir nitelik arzediyor.
Açıkgünlük bence bir üretim ortamı değil. Dolayısıyla bir verimlilik veya verimsizlik gibi bir problematik de taşımıyor. Fiziksel dünyaya paralel olarak kurulan ve kurgulanan sanal dünyada, bireylerin kendi yansımaları olarak varoldukları yüzler olarak düşünüyorum açıkgünlükleri. Hatta fiziksel hayatta pek çok kimliğimiz olduğu için, sanal hayatta da farklı kimliklerimizi taşıyan farklı açıkgünlüklerimiz olabilir. Dolayısıyla, açıkgünlük meselesi bence öncelikle kimlik kurgularımızla ilgili olmalı. Yani açıkgünlük siteleri sayesinde İnternet illa Yahoo'ların Hürriyet'lerin ve diğer büyük şirketlerin ve iktidar sahiplerinin ortamı olmuyor, aynı zamanda söyleyecek sözü olan bireylerin, aktivistlerin, canı sıkılanların, uydurdukları yemek tariflerini paylaşmak isteyen annelerin İnterneti oluveriyor.
Açıkgünlükler üzerinden paylaşılan bireysel içerik, artık İnternet üzerinde öyle bir boyuta geldi ki, bunun için ayrı arama motorları çıkıyor. Örneğin Google'ın açıkgünlük arama motoru http://blogsearch.google.com'u kesinlikle tavsiye ederim. Muhtemelen ilgilenenler biliyordur, aynı anda pek çok açıkgünlüğü takip edebilmek için bu içerikleri konsolide ederek kullanıcının önüne getiren bir takım araçlar var, henüz o konuda çok üstünkörü bilgi olduğıu için detayına girmeyeyim şimdilik.
Bu açıkgülük hareketi, aynen açık kaynak kodlu yazılım projeleri ve Wikipedia gibi kollektif bilgi üretim formlarının bir başka çeşidi olarak beni heyecanlandırıyor. İnternet'in devletler ve uluslararası güçler tarafından kontrol edilmesi girşimlerine karşı süren mücadelenin bir parçası olarak oldukça özgürlükçü ve hümanist buluyorum açıkgünlükleri.
Açıkgünlük yaratma imkanı sağlayan siteler sayesinde, insanlar, neredeyse hiç teknik bilgi gerektirmeden, hemen bir açıkgünlük yapabiliyor ve bu sitelerde sunulan içerik yönetimi araçlarını kullanarak, sözünü ilgilisine, İnternet sitesi güncelleme derdi yaşamadan rahatlıkla söyleyebiliyorlar. Aslında İnternet siteleri yıllardır var, açıkgünlük hareketini mümkün kılan da biraz bu içerik yönetimi teknolojilerinin bir imkan olarak herhangi bir bireyin kullanımına kadar yayılması.
Zor soruya geri dönersek, bilgi çağında karşımızdaki dev ve yer yer kirli bilgi okyanusunda nasıl yüzer, nasıl ayırdeder ve nasıl öğreniriz diye sorarsak, onu bilmiyorum. Bilsem, Google'a rakip bir tane de ben kurardım bu okyanusu süzecek.
ODTÜ'den hocam Erol Sayın geçen gün mezun listesine, endüstri mühendisliği dördüncü sınıf öğrencisi Gözde Akyol'un ödevinden bir paragraf yollamıştı. İlginç diye saklamıştım, konuyla ilgili olduğu için Türkçe'ye çevirerek buraya aldım, bakın Google ismi nereden geliyormuş.:
"..."Googol" bir 1 rakamının arkasına 100 sıfır eklenmesi ile oluşan sayıyı tarif eden bir matematiksel terim. Terim Amerikalı matematikçi Edward Kasner'in yeğeni Milton Sirotta tarafından ortaya atılmış ve Kasner ve Newman'ın kitabı "Matematik ve Hayalgücü" ile popülerleşmiştir. Google'da bu terim üzerinde oynayarak ismini oluştururması, şirketin varolan sınırsız bilgiyi organize etme misyonunu ifade ediyor".
Açıkgünlük nedir, nasıldır gibi sorulara cevaplar okumaya devam etmek için http://en.wikipedia.org/wiki/Blog.
Aslında bu açıkgünlük işi benim yaptıgım gibi yapılmıyor çoğu kimse tarafından, ama olsun, zaten doğası gereği bence bu işin bir kuralı da yok. Açıkgünlük yazan pek çok insan, günlük deneyimlerini günü gününe yazıyor. Oysa ben açıkgülüğüme daha düzensiz yazabiliyorum gördüğünüz gibi. Bazen haftalarca bir şey yazamıyorum, sonra üst üste birkaç gün, kısa kısa da olsa birşeyler yazmaya, eklemeye fırsatım oluyor.
Dün, çok saygı duydum bir abim ile Internet üzerinde açıkgünlük meselesini tartışma imkanı bulduk. Kavramı tartışırken ben onun yönelttiği soruları daha varoluşsal sorular olarak algıladığım için kendimce "nedir, ne değildir" sorusuna yanıt vermeye çalıştıgımı sonradan farkettim. Oysa ki daha sonra kavradığım üzere onun sorusu aslında giderek genişleyen bu bilgi okyanusunda bilgiye ulaşabilmek ve kasten yerleştirilmiş veya oluşmuş hatalı bilgiden kendimizi koruyarak bir öğrenmenin nasıl gerçekleşebileceği üzerine. Tabii ilk grup soru, cevap vermesi görece kolay sorularken, ikinci soru grubu, altından kalkması pek kolay olmayan bir nitelik arzediyor.
Açıkgünlük bence bir üretim ortamı değil. Dolayısıyla bir verimlilik veya verimsizlik gibi bir problematik de taşımıyor. Fiziksel dünyaya paralel olarak kurulan ve kurgulanan sanal dünyada, bireylerin kendi yansımaları olarak varoldukları yüzler olarak düşünüyorum açıkgünlükleri. Hatta fiziksel hayatta pek çok kimliğimiz olduğu için, sanal hayatta da farklı kimliklerimizi taşıyan farklı açıkgünlüklerimiz olabilir. Dolayısıyla, açıkgünlük meselesi bence öncelikle kimlik kurgularımızla ilgili olmalı. Yani açıkgünlük siteleri sayesinde İnternet illa Yahoo'ların Hürriyet'lerin ve diğer büyük şirketlerin ve iktidar sahiplerinin ortamı olmuyor, aynı zamanda söyleyecek sözü olan bireylerin, aktivistlerin, canı sıkılanların, uydurdukları yemek tariflerini paylaşmak isteyen annelerin İnterneti oluveriyor.
Açıkgünlükler üzerinden paylaşılan bireysel içerik, artık İnternet üzerinde öyle bir boyuta geldi ki, bunun için ayrı arama motorları çıkıyor. Örneğin Google'ın açıkgünlük arama motoru http://blogsearch.google.com'u kesinlikle tavsiye ederim. Muhtemelen ilgilenenler biliyordur, aynı anda pek çok açıkgünlüğü takip edebilmek için bu içerikleri konsolide ederek kullanıcının önüne getiren bir takım araçlar var, henüz o konuda çok üstünkörü bilgi olduğıu için detayına girmeyeyim şimdilik.
Bu açıkgülük hareketi, aynen açık kaynak kodlu yazılım projeleri ve Wikipedia gibi kollektif bilgi üretim formlarının bir başka çeşidi olarak beni heyecanlandırıyor. İnternet'in devletler ve uluslararası güçler tarafından kontrol edilmesi girşimlerine karşı süren mücadelenin bir parçası olarak oldukça özgürlükçü ve hümanist buluyorum açıkgünlükleri.
Açıkgünlük yaratma imkanı sağlayan siteler sayesinde, insanlar, neredeyse hiç teknik bilgi gerektirmeden, hemen bir açıkgünlük yapabiliyor ve bu sitelerde sunulan içerik yönetimi araçlarını kullanarak, sözünü ilgilisine, İnternet sitesi güncelleme derdi yaşamadan rahatlıkla söyleyebiliyorlar. Aslında İnternet siteleri yıllardır var, açıkgünlük hareketini mümkün kılan da biraz bu içerik yönetimi teknolojilerinin bir imkan olarak herhangi bir bireyin kullanımına kadar yayılması.
Zor soruya geri dönersek, bilgi çağında karşımızdaki dev ve yer yer kirli bilgi okyanusunda nasıl yüzer, nasıl ayırdeder ve nasıl öğreniriz diye sorarsak, onu bilmiyorum. Bilsem, Google'a rakip bir tane de ben kurardım bu okyanusu süzecek.
ODTÜ'den hocam Erol Sayın geçen gün mezun listesine, endüstri mühendisliği dördüncü sınıf öğrencisi Gözde Akyol'un ödevinden bir paragraf yollamıştı. İlginç diye saklamıştım, konuyla ilgili olduğu için Türkçe'ye çevirerek buraya aldım, bakın Google ismi nereden geliyormuş.:
"..."Googol" bir 1 rakamının arkasına 100 sıfır eklenmesi ile oluşan sayıyı tarif eden bir matematiksel terim. Terim Amerikalı matematikçi Edward Kasner'in yeğeni Milton Sirotta tarafından ortaya atılmış ve Kasner ve Newman'ın kitabı "Matematik ve Hayalgücü" ile popülerleşmiştir. Google'da bu terim üzerinde oynayarak ismini oluştururması, şirketin varolan sınırsız bilgiyi organize etme misyonunu ifade ediyor".
Açıkgünlük nedir, nasıldır gibi sorulara cevaplar okumaya devam etmek için http://en.wikipedia.org/wiki/Blog.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa