3 Ocak 2006

Memleketimin Kurbağaları ve Mühendisleri

Karadeniz sahiline otoyol, Amasra'ya termik santral, Çeşme'ye RO-RO limanı (dolayısıyla Çeşme sahillerine sintine pisliği), İzmir Kordon'a otoyol, Gökova'ya yine termik santralların uygun görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Bergama'daki altın madeninin, bu madenin işletilmesini istemeyen bölge halkına rağmen zaman zaman hukuk kurallarını da önemsemeden, özel izinlerle, ufak değişikliklerle, siyanür barajına bakan turistik seyir düzlükleri de içeren ÇED raporlarıyla zamanla kitabına uydurulduğu bir ülkede... RAMSAR sulak alanlar sözleşmesine rağmen, esince tarım arazisi açmak için göl ve bataklıkları kurutan ve doğanın su dengesini bozup çevredeki mevcut tarımı da bitiren veya tarım topraklarının gelişi güzel sulanmasına göz yumarak çölleşmeyi önemsemeyen Devlet Su İşleri'ni hiç saymıyorum.

Bergama'daki altın madenini orada istemeyen bölge halkının, uluslararası anlaşma ve sözleşmelere dayanan referandum isteği reddedilmişti. Türkiye'nin kurbağalarından önce insanlarına kulak vermesi lazım. Deniz kıyısına dolgu otoyol yapıp, koskoca ülkenin bir bölgesinin denizle ilişkisini, tüm sahillerini, kumsallarını koylarını yoketmek, Karadeniz'le yoğurulan Karadeniz insanının denizle ilişkisini kesebilmek nasıl bir cesaret ve vurdumduymazlık gerektirir?

Bir projenin fizibilitesini hesaplarken, siz bütün çevresel maliyetleri dışsal maliyet olarak alıp göz ardı ederseniz, bölge insanlarının söz hakkını ve süreçlere katılımını güvence altına almazsanız, istendiği kadar "Yerel Gündem 21"ler "Habitat" lar yapılsın, netice aynı.

Herşeyin başı eğitim klişesine düşmek istemiyorum ama bütün bu konularda bir mühendislik etiği sorunu yok mu? Mühendis, hangi projede çalışırsa çalışsın, sonuç olarak yaptığı işin neye ve kime hizmet ettiğine, problemleri modellerken neleri göz önüne alıp, neleri göz ardı ettiğine ne kadar bakıyor? Etik, ahlak denince aklımıza önce bunlar gelmeli.


Mühendislik fakültelerine "Mühendislik Etiği" zorunlu ders olarak konsa, belki birkaç kişinin aklına girmek mümkün olabilir, ama yine yeterli değil. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), mühendislik etiğini ön plana almalı, hatta batı ülkelerindeki gibi lisanslı mühendisler için bir imza yeterlilik sınavı olacak ise mesleki bilgilerin yanı sıra, mühendisin etik anlayışı da sorgulanmalı. Bu konunun gündelik politikalar hakkında görüş bildirmekten daha önemli olduğunu düşünüyorum, zira mühendislik mesleğinin nasıl icra edilmekte olduğu konusu aslında gündelik politikadan çok daha politik bir konu. İşte bana bunları düşündüren eski ve yeni yazılar burada

Kurbağalarını sevmediğiniz bir vatanı sevebilir misiniz?
Mehmet Y. Yılmaz - Hürriyet 03/01/2006


TRABZON İdare Mahkemesi, Karadeniz Otoyolu’nun kıyı dolgusu yöntemiyle yapılmasına ilişkin Fındıklı Belediye Meclisi’nin ve Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararlarını iptal etti. Böylece ilginç bir durum ortaya çıkıyor: Mahkeme kararları iptal etti, ancak aradan geçen bu süre içinde de sahilin önemli bir bölümü doldurulmuş oldu.

Mahkemenin daha önce verdiği "yürütmeyi durdurma kararlarını uygulamayanlar" hakkında ne gibi işlemler yapılacak, merak ediyorum. Aslında hiçbir şey yapılmayacağını biliyorum da lafın gelişi soruyorum!

Bütün Karadeniz kıyısını, çevrede yaşayanlara kapatan bu uygulamanın gerekçesi çok ilginçti: Yolu yukarıdan geçirmek pahalıya mal oluyor! Bu arada kıyı halka kapatılmış, bir sürü canlının yaşam alanı yok edilmiş, kimsenin umurunda bile değil. "Vatanını sevmek" bizde çok kolay bir şey? Çünkü bu sevgi, herhangi bir sorumluluk duymayı gerektirmiyor. Öyle söylüyorsunuz, öyle oluyor: Ben vatanımı seviyorum! Oysa vatanını sevmek, vatanının ağaçlarını, kuşlarını, böceklerini, vahşi hayvanlarını da sevmeyi gerektiriyor.

O toprak parçasının onlarla birlikte değerli olduğunu, onlara yaşam hakkı tanımadan vatanı sevmenin eksik kalacağını bilmeyi gerektiriyor.

Bugün Hürriyet’te bir haber var (burada). İngiltere’de çiftleşme dönemine giren "kara kurbağaları"nı korumak için bir karayolu üç ay süreyle trafiğe kapatılmış.

Geçen yıl "kara kurbağalarını koruma devriyeleri" bölgede bin kadar kurbağanın yolu güvenle geçebilmesini sağlamış; ama yine de yeterli olmamış. Bunun üzerine bu sene yol tamamen trafiğe kapatılmış.

Yolu trafiğe kapatmak şu kadar sterline mal oluyor gibi bir hesap yapmamışlar; çünkü biliyorlar ki o toprak parçası insanlara olduğu kadar orada yaşayan başka canlılara da ait. Ve o toprak parçası ancak ona ve üzerinde yaşayan tüm canlılara duyduğunuz saygı kadar değerli.
***


Karadeniz halkı denizini kaybetti
Şükran Özçakmak - Milliyet 19/07/2005

Samsun - Sarp otoyolu, Karadeniz halkıyla sahil ve denizin arasını açtı. Yol inşaatı nedeniyle, neredeyse tüm sahil boyu iş makinelerine kaldı.Otoyol adı altında yapılan Samsun - Sarp sahil yolu, Karadeniz sahilinin haritasını daha şimdiden görünüm olarak değiştirdi.

Projelendirilmeden denize düz çizgi çizilerek oluşturulmaya çalışılan yol inşaatı nedeniyle, sahil kordonunda yer alan parklar neredeyse bomboş. Deniz dolgusunun tamamlanamadığı yerlerde ise halk iş makineleri ile yarışırcasına denizden mümkün olduğunca yararlanmaya çalışıyor.

Trabzon - Rize Karayolu üzerinde bulunan 100. Yıl Havuzbaşı Lokantası da yolun sıkıntılarını yaşayanlardan. Yaklaşık 10 yıl önce inşa edilen 100. Yıl Havuzbaşı Balıkçı Lokantası'nın önü artık deniz değil, yol manzaralı. 'Kamyoncu dövdük' Lokanta sahibi Muzaffer Bektaşoğlu, dertlerini şöyle anlatıyor: "Lokantaya onca yatırım yaptık. Sözde, havuzuyla deniz manzarasıyla turistik bir tesis inşa edildi. Yol inşaatı bizi toza buladı. Ne balık yeniyor ne havuza giriliyor. Maddi manevi sıkıntılıyız. Tozun önlenmesi için valiliğe, emniyete, karayollarına başvurduk. Yanıt alamayınca kamyoncuları dövdük, yine sonuç alamadık. Şimdi savcılığa suç duyurusunda bulunacağız."

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa