5 Eylül 2008

TeknoKritik - 4:
“Tarih Boyu Teknoloji Deneyimimiz:
Geldi, Geliyor, Az Kaldı”

Londra metrosu dünyanın ilk metro sistemi olarak 1863 yılında kullanıma açılmış. Eski zamanlarda vagonlar buharlı lokomotiflerle çekiliyor, hatta lokomotif geçtikçe, bacalardan yeryüzüne buhar fışkırıyor, böylece yeraltından geçen katarlar yer üstünden de takip edilebiliyormuş. Avrupa’nın en eski metrosu tamam da ikinci en eski metrosunun neresi olduğu tartışmalı bir konu. Budapeşte, Avrupa’nın en eski ikinci metrosu olma iddiasında, eğer İstanbul’daki Tünel’i saymazsanız (Bkz Tablo -1). Bizim emektar Tünel sonradan gelişmeye devam etmemiş olsa da, Avrupa’nın en eski ikinci metro sistemiymiş. Ancak yeterince sahiplenilmediğinden olsa gerek, bugün sadece birkaç ilimizde bulunan mütevazi metro hatlarının yapılması için uzun yıllar beklemek zorunda kalmışız.

Tünel açıldığında ahali, yeraltından işleyen bu sisteme güvenmemiş. Bunun içindir ki, katara bir vagon eklenerek, sistem öncelikle hayvan nakli için kullanılmış. İlk yıllarda Pera – Galata bölgesinde yoğunlukla Müslüman olmayan halk yaşadığından ve zamanın uleması Müslümanların ölmeden toprak altına girmesine karşı çıktığından Tünel’i ağırlıklı olarak Müslüman olmayan halk kullanmış. Bu örnekte de görüldüğü gibi, teknolojilerin kabullenilmesinde, yerleşmesinde ve yayılmasında sosyal faktörler oldukça etkili oluyor.

Teknoloji ile toplum olarak ilişkimiz hakkında sıklıkla kullanılan bir diğer örnek de, matbaanın Osmanlı’ya geç gelişi meselesidir. Geniş çaplı ve resmi ilk matbaa, İbrahim Müteferrika tarafından 1727 yılında, yanı matbaanın icadından 272 yıl sonra kurulmuş olsa da, İstanbul’daki ilk sınırlı matbaa 1488 yılında, yani keşiften 33 yıl sonra, Yahudi cemaati tarafından kurulmuş. Matbaanın geniş ölçekli şekilde kullanılmaya başlanmasına dini gerekçelerle karşı çıkıldığı söylense de, sonunda Padişah matbaa açılması iznini, dini kitapların basılmaması kaydı ile verdiği için neden bu kadar gecikildiğini bu yorum tam olarak açıklamıyor. Konu üzerinde alternatif açıklamalardan, gelir kaybetmekten ve giderek işsiz kalmaktan korkan hattatların ve ilgili loncanın, Osmanlı sarayını etkileyerek, matbaanın gelmesini uzun yıllar geciktirdiğini öğreniyoruz.

Tarih boyunca, devletin kararını gerektiren teknoloji transferlerinde, çıkarları bundan etkilenecek tarafların etkisinin, teknoloji transferini geciktirmekte veya engellemekte oldukça başarılı olabildiğini görüyoruz. Tam tersine, böyle bir engelleme olmadığında, bireysel tercih ve kararlarla teknoloji taşınabildiğinde veya teknolojiden yana olan “koalisyon” yeterince güçlü olduğunda transfer umulandan çok daha hızlı gerçekleştirilebiliyor (Bkz. Tablo 2).


Çeşitli yeni teknolojilerin yabancı ülkelerden ne kadar hızla ülkemize taşındığını gösteren ikinci tabloda daha yakın yıllarda yaşanmış örneklerden mobil imza ve 3.Nesil GSM teknolojisi bence incelenmeye değer. Mobil imza teknolojisi, Finlandiya’dan sadece iki yıl sonra Türkiye’de sunulurken aynen transfer edilmedi, pek çok yeni özellik eklenerek geliştirildi. Bugün dünyada en fazla mobil imza Türkiye’de kullanılıyor. Dünya ülkelerinden bu teknolojiye başlayacak olanlar, önce Türkiye örneğini inceliyor. Turkcell Mobil İmza ile çalışan çeşitli uygulamalar geliştiren yazılım evleri, bu ürünlerini mobil imza kullanmaya başlayacak diğer ülkelere satmak, yani artık teknoloji ihraç etmek potansiyelini taşıyor.

Mobil imzanın aksine 3.Nesil GSM teknolojileri alanında Türkiye’nin artık kendi teknolojilerini üretip, fark yaratarak teknoloji ihraç edebilmesi neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda. Teknoloji ömrünün yüzyıllar sürdüğü geçmiş için 3.Nesil’de yaşanan mevcut 7 yıllık gecikme katlanılabilir bir süre olarak değerlendirilebilirdi. Ancak teknoloji ömrünün aylara düştüğü günümüzde, aradan geçen zaman bu alanda keşfedilebilecek hemen her şeyin keşfedildiği gösteriyor. Eğer geçen bunca yılda, halen bu alanda yapılmamış yenilikler kaldıysa da, bunlar daha yeni nesil GSM teknolojileri gelmekte olduğu için dünyada önemli bir pazar potansiyeli taşımıyor.

New York Times gazetesi yazarlarından Thomas Friedman, “The Lexus and the Olive Tree” kitabında (http://getir.net/mj8), yeni global dönemde, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin İnternet’e hangi hızla çıkabildiklerine göre belirlendiğini söylüyor. Artık her birimiz, bulunduğumuz sektörlerde dünya ile rekabet etmek zorundayken, Internet’e çıkış yaygınlığımız ve hızımız, bizlerin ve genel olarak Türkiye’nin rekabet gücünü ve gelişmişlik düzeyini belirliyor. Dünyanın 3.5 neslİ devrini de geçip LTE teknolojisi ile 4. nesil GSM’i tartıştığı bugünlerde, bütün sektörlerde dünya ile rekabetten kopmamak adına, ülkenin her köşesine hızlı Internet erişimini götürebilmek için 3. nesil GSM teknolojilere kapıyı bir an önce açmamız gerekiyor.

Teknoloji transferinden sonra sıra, her teknolojide olduğu gibi, bu teknolojiyi hayatın bir parçası haline getirmeye ve dönüştürmeye geliyor. Toplum olarak teknolojinin tüketicisi olmak yerine üreticisi haline gelmeyi ancak teknoloji transferinde geç kalmayarak ve transfer edilen teknolojiyi dönüştürüp kendimize göre farklar yaratarak başarabiliriz. Yoksa metronun hayatımıza gerçekten girmesi için yıllarca beklediğimiz gibi, bırakın daha gelişmiş teknolojileri ve dünyanın bizi teknoloji alanlarında takip etmesini, en temel iletişim ve erişim imkânlarına sahip olmak için bile daha çok bekleriz.

Etiketler:

2 Yorum:

Anonymous Adsız dedi ki...

Harika özelestiriler! Yazi ve yorumlarinizi ilgi ile takip ediyorum. Gecen yazinizdaki mobil imzada Bankid teknolojisinde bizzat bulundugum icin verdiginiz bilgiler biraz eksik kalmasina ragmen cok dogru tespitler yapmisiniz.

3. nesildeki tren kacirmislik meselesindeki Turkcelle dusen payi yazmanizida beklerdim. Matbaa konusunda nasil hattatlar yillarca Sarayi etki altinda tutmuslarsa Operatörlerde numara-portability sorununu kullanarak yeni mobil teknolojilerinin gelmesini cok geciktirdiler.

11:34 ÖÖ  
Blogger Deniz Tuncalp dedi ki...

Nasıl olmussa bu yorumunuzu uzun sure atlamisim. Tablo 2deki kuduz asisi ve Denizalti ornekleri cok carpici degil mi?

3Gnin gecikmesinde operatorlerin rolu uzerine yazmamıstım o zamanlar Turkcellde calistigim icin. Ancak 3Gnin bir an once gelmesini isteyen veya yaptigi yatirimi kazanmak icin once elindeki altyapiyi toparlamak isteyenlerin kim oldugu cok acik ortadaydi. Numara tasinabilirligi de geldi, gok yarilip, nuh tufanı cıkmadı. 3Gde geldi netice yine ortada.

Tek bir teknolojinin tek basina iliskide oldugu tum insanlari ve sosyal duzenleri temelden değiştirme gücü olduguna inanmiyorum. Sosyal düzen kenini yeniden tesis ediyor. Zihniyetler kendini yeni teknolojilerde de ikame ediyor.

Tabii son zamanlarda gormeye basladigimiz ve onumuzdeki yillarda artarak surecegini sandigim internet kaynaklı quantum degisikligi ayri bir kategoriye koymak lazim. Internette simdiye kadar gordugumuz evrim. Acaba onumuz devrim olabilir mi? Biz bu zihniyetle bu devrimde yine yaya kalacak olabilir miyiz?

9:47 ÖS  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa